IJORS Logo

ISSN: 2158-7051

====================


INTERNATIONAL JOURNAL OF

RUSSIAN STUDIES


====================

ISSUE NO. 8 ( 2019/2 )

 

 

 

 

 

ELVİYE-İ SELASE’DE MİLLİ İRADENİN TEZAHÜRÜ; ŞURA KONGRELERİ

 

SELÇUK URAL*

 

        

Summary

 

World War I affected the fate of the Three Sanjaks (Elviye-i Selase) that were centred around Kars. The suffering and atrocities committed in the region during the course of the war, were manifested in the movement of Councils after the Armistice of Mudros.

England’s policy in the Caucasus strengthened Armenia’s and Georgia’s plans for occupying the Three Sanjaks. The Turkish people proceeded to organize themselves in the large population centres against the occupation of and atrocities in the region. Councils were organised in Akhaltsikhe, Iğdır and Kars, and it was decided to have congresses to manifest the nation’s will. Thus, the congresses of Kars and Ardahan were organised. These congresses paved the way for establishing the Provisional National Government of the South-western Caucasus in the short-term and became influential on determining Turkey’s north-eastern borders in the long-term.

After the Treaty of Brest-Litovsk was signed by the Ottoman Empire in the First World War, developments in the Elviye-i Selâse paved the way for the liberation of the region, particularly Kars. As a result of the political and military struggle, it ended with gains for the people of the region, who faced many difficulties in the years 1918-1920. In fact, this period is one of the best examples of the struggle for existence.

 

Key Words: Caucuses, Councils, Provisional National Government of the South-Western Caucasus, England, Armenia.   

 

Giriş: Kafkasya ve Kars’ın Önemi

 

Kafkasya; Anadolu, İran ve Rusya arasında coğrafi açıdan dünyanın en önemli stratejik noktalarından biridir. Kuzeybatı-güneydoğu istikametinde uzanan yüksek dağ silsilesi bölgeyi ikiye bölmenin ötesinde siyasi ve sosyo-kültürel yapıyı ve dolayısıyla bölgesel ilişkileri de derinden etkilemektedir. Farklılaşmanın temelinde Rusya’nın 16. Yüzyıldan itibaren bölgeye yönelik askeri ve siyasi faaliyetleri etkili olmuştur. Kuzey Kafkasya Rusların yanı sıra Kafkas ve Turani kavimlere ev sahipliği yaparken Güney Kafkasya Gürcü, Ermeni ve Azeri rekabetine sahne oluyordu. Bölgenin yer üstü ve yer altı kaynakları rekabeti küresel bir hale ve seviyeye çıkarmıştır.  

Rusya’nın Güney Kafkasya’ya ve bilahare Elviye-i Selase’ye yerleşmesiyle yeni siyasi, askeri, iktisadi ve sosyo-kültürel ilişkiler ortaya çıkmış ve Kafkasya, İran ve Anadolu’yu birbirine yaklaştıran ve bir o kadar etkileyen gelişmeler yaşanmıştır. Bu dönemden itibaren Anadolu’nun kaderi Güney Kafkasya’nın kaderine bağlanmıştır denilebilir. Bu açıdan bakıldığında Kars coğrafi niteliklerinden ötürü önemli bir konuma geldi.

Kars, coğrafi açıdan Anadolu’nun Güney Kafkasya’ya en yakın Türk vilayetiydi. Rusya imparatorluğu Kafkasya politikası çerçevesinde 19. Yüzyıldan itibaren ele geçirmek istediği yerlerin başında geliyordu. Bolşevik ihtilali sonrası ise Ermenistan’ın siyasi ve askeri hedefleri içinde yer aldı. Bölgede yaşanan Rus ve Ermeni işgalleri ile Ermeni mezalimi on binlerce Türk-İslam unsurun katledilmesine ve yüz binlerce muhacirin başka vilayetlere sığınmasına neden oldu. 

Bölge Türk ordusunun 1918 Kafkasya harekatıyla kısa süreli de olsa sükunete ve huzura kavuşsa da Mondros Mütarekesi’nin ardından yeniden ateş ve kana boğuldu. 1918-1920 yılları arasında yaşananlar dünya tarihinde eşine az rastlanır hadiselerdendir. Türk-islam unsurlar yaşanan zulme direnmek üzere Şura adını alan çeşitli teşkilatlar vücuda getirmiştir. Şuralar Ermeni ve Gürcü işgal ve mezalimine direnmenin yanı sıra bölge insanının milli varlığını ve hukukunu korumaya gayret eden siyasi teşekküllerdi.

 

1. Mütareke Sonrası Bölgedeki Gelişmeler

 

Mondros Mütarekesinin bölgeyi doğrudan etkileyen maddelerini şöyle sıralamak mümkündür:

5. Madde: Hudutların muhafazası ve asayiş-i dahilinin idamesi için lüzum görülecek kuva-yı askeriyeden maadasının derhal terhisi (iş bu kuva-yı askeriyenin mikdar ve vaziyetleri itilaf hükûmeti tarafından Devlet-i Aliye ile müzakere edildikten sonra tekarrür ettirilecektir.

11. Madde: İran’ın şimali garbi kısmındaki kuva-yı Osmaniyenin derhal harpten evvelki hudut gerisine celbi hususunda evvelce ita edilen emir icra edilecektir. Mavera-yı Kafkas’ın evvelce Kuva-yı Osmaniye tarafından kısmen tahliyesi emredildiğinden kısmı mütebakisi müttefikler tarafından tetkik edilerek talep olunursa tahliye edilecektir.

15. Madde: Bilcümle hudut-i hadidiyeye itilaf murakabesinde bulunan Mavera-yı Kafkas hudud-i hadidiyesi aksamı dahildir, işbu Kafkas hudut-i serbest ve tam olarak itilaf memurlarının tahtı idaresine vazedilecektir. Ahalinin ihtiyacının tatmini nazarı dikkate alınacaktır. İşbu maddede Batum’un işgali dahildir. Hükümet-i Osmaniye Bakü’nün işgaline muteriz bulunmayacaktır.[1]

İngiltere’nin Kafkasya ve Elviye-i Selase’ye yönelik planlarının arkasında Rusya’nın Sovyet ihtilali sonrası savaştan çekilmesinin yarattığı boşluğu kendi çıkarları doğrultusunda doldurma isteği yatıyordu.[2] Osmanlı ordusunun 1918 harekâtı da İngiliz planlarının şekillenmesinde rol oynamıştı. Zira bu harekât İngiltere’nin Kafkasya ve İran’a yönelik çıkarlarına zarar verecek nitelikteydi. Yeni dönemde böylesine bir girişime izin veremezdi. Bunun için Kafkasya’ya ilişkin hükümler mütareke metninde yer aldı.[3]

İngiliz Hükümeti, Kafkasya politikası çerçevesinde Ermenistan’ı ve Ermeni tehciri konusunu ön plana çıkararak bir yandan Ermenistan’ı Osmanlı Devleti ile Kafkasya arasında tampon devlete dönüştürürken, diğer yandan batı dünyasında kendine yönelik emperyalist görüntüyü iyileştirmeyi amaçlıyordu.[4]

Kars, Ardahan ve Batum Sancaklarında mütareke dönemi gelişmelere bakıldığında birinci safha mütarekeden İngiliz işgalinin yaşandığı devredir ki, İngiliz hükümetinin bölgesel çıkarlarından ötürü bölgenin Osmanlı hakimiyetinden koparıldığı süreci ifade eder. İkinci safha İngiliz yönetiminin Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti’ni ortadan kaldırdığı devredir ki 13 Ocak-13 Nisan 1919 tarihlerini kapsıyordu. Üçüncü safha ise bölgenin Ermenistan hükümetine bırakıldığı devreyi, yani 30 Nisan 1919-30 Ekim 1920 arasını teşkil ediyordu. 

Mütareke müzakerelerinde Elviye-i Selâse’nin durumu şarta bağlansa da tahliyesi 11. Madde kapsamında gerçekleştirildi. İngiliz makamları kabul ettikleri hükmü yine kendileri bir kenara iterek hiç bir incelemeye gerek görmeden ve uluslar arası bağlayıcılığı olan Brest-Litovsk Antlaşmasını dikkate almadan bölgenin boşaltılmasına karar verdiler. Bunun sonucu olarak 11 Kasım 1918’de Osmanlı Hükümeti’nden 1914 sınırlarına çekilmesi istendi.[5]

Türk tarafında İngiliz notası şaşkınlık, tepki ve itiraza neden olsa da sonuç değişmedi. 24 Kasım 1918’de İngiliz Başkomutanlığı Elviye-i Selâse’nin tahliyesinin İtilaf devletlerinin ortak kararı ve mütarekenin özel hususu olduğunu beyan ederek tartışmayı sonlandırdı. Türk Genelkurmayı emri vaki karşısında 9 Aralık 1918’de tahliye emri vermek zorunda kaldı.[6]

Yakup Şevki Paşanın işi ağırdan alması İngiliz makamlarının düşmanlığını kazanmaktan öte bir fayda sağlamadı.[7] Muhtelif tarihlerde gerçekleşen toplantılar Şevki Paşa’nın ileri de tutuklanmasına neden olacak kanaatleri ortaya çıkardı.

İngiliz makamlarının ısrar ve tehditlerinin arkasında sadece askeri açıdan bölgeyi ele geçirmenin yanı sıra askeri-sivil malzeme ve iaşeye el koyma düşüncesi de vardı. Ayrıca Taşnak katliamlarından kurtulmak üzere yüz binlerce muhacirin göç yollarına dizilmesi demografik yapıyı değiştirecek gibi gözüküyordu.  

Bölgede ilk işgal hadisesi Batum’da yaşandı. Batum stratejik konumu ve limanı sebebiyle Türk ordusunun toplanma ve tahliye merkezlerinden biriydi.[8] Esasında 15. Madde uyarınca Batum’un işgali kabul edilse de buna ilişkin bir takvim belirlenmemişti. Buna rağmen 19 Aralık 1918’de Batum limanı kontrol altına alındı. İngiliz İşgal Komutanı General Walker 24/25 Aralık gecesi Türk makamlarına Batum’un işgal edildiğini ve şehre İngiliz bayrağı çekileceğini bildirdi.[9] General Walker, ertesi gün İngiliz yönetimi tesis ederek şehri İngiliz askeri valisine bağlı Batum-Rus Cemiyeti Reisi Maslof’un başkanlığında yerel idareye bağladı.[10]

Batum’dan sonra sıra Kars ve Ardahan’a geldi. Her ne kadar mütarekede buna ilişkin bir hüküm bulunmamasına rağmen artık İngilizleri durdurmak mümkün gözükmüyordu. İngiliz makamları Batum işgalinin ardından Kars ve Ardahan’ın tahliyesini öne çıkardı.[11] Gerek Yakup Şevki Paşa’nın, gerekse Harbiye Nazırı’nın ileri sürdüğü teklif ve gerekçeleri inandırıcı bulunmadı. İngiliz Karadeniz Orduları Komutanı General Milne, Türk tarafının erzak nakline ağırlık vererek tahliyeyi kasten geciktirdiğini düşündüğünden Tiflis’te bulunan 27. İngiliz Tümen Komutanı General Walker’dan harekete geçmesini istedi. Bu emir doğrultusunda General Walker, 7 Ocak günü Kars’a gelerek Yakup Şevki Paşa ile görüştü. İngiliz generali aynı gece verdiği notada 15 Ocak 1919’da İngiliz ve Ermenilerden oluşan karma heyetin hükümet idaresini teslim alacağı ve tahliyenin de 25 Ocak itibariyle tamamlanmasını istedi.[12]

13 Ocak günü 9. Ordu Karargâhı Erzurum’a nakledilirken birlikler de yeni merkezlerine ulaştı. Yakup Şevki Paşa sancakların yönetimini Şuralara devretti. Böylece 13 Nisan 1919 tarihine kadar devam edecek olan Şura yönetimi devri başlamış oldu.[13]

 

2. Şura Kongreleri

 

İngiliz, Ermeni ve Gürcü ittifakı bölgede üç şura teşkilatını ortaya çıkardı. Bunlar; Ahıska-Ardahan yöresinde Ahıska Şurası, Kars’ta Milli İslam Şurası ve Iğdır-Nahçıvan yöresinde Aras Şurası idi.

Ahıska Hükümeti, 3. Tümenin Ahıska ve Ardahan yörelerinden çekilmesi üzerine Türk ahalinin haklarını korumak üzere 29 Ekim 1918’de Ömer Faik Bey’in başkanlığında kuruldu.[14] Şura idarecileri bölgesel teşkilatlanmanın temelini atmak üzere Ardahan’da iki kongre gerçekleştirdi.

Aras Türk Hükümeti, Iğdır ve Nahçıvan Türklerinin Ermeni mezalimine maruz kalmamak için 9. Tümenin bölgeden çekilmesiyle 3 Kasım 1918’de Emir Bey Ekberzâde’nin başkanlığında kuruldu.[15]

Kars ahalisi ordunun 1914 sınırlarına çekilmesi karşısında yeni bir Ermeni işgal ve mezaliminden korunmak üzere Wilson Prensiplerine dayalı bağımsız teşkilat kurmaya karar verdi.[16] 5 Kasım 1918’de Kars İslam Şurası kurulurken şura yöneticileri sancak genelinde direnişi ve teşkilatı örgütlemek için Kars’ta iki kongre gerçekleştirdi.[17]

Ermenilerin ve Gürcülerin İngiliz desteğiyle bölgeyi işgal planları karşısında üç şura kısa süre sonra bölgesel hükümet çatısı altında birleşme kararı alarak Kars’ta Cenubî Garbi Kafkas Hükümeti’nin kuruluşunun yolunu açacaklardı.  

 

2.1. Kars Kongreleri

 

Kars Milli Şurası Kars sancağı sınırlarını esas alan ve İngiliz-Ermeni ittifakına karşı milli hukuku ve varlığı korumayı hedefleyen bir milli teşkilattı. 9. Ordu’nun Erzurum’a çekilmesi milli teşkilatlanma ihtiyacını daha da belirgin bir hale getirdi.

Kars İslam Şurası İttihatçı-milliyetçi çizgide halkın ileri gelenleri tarafından 5 Kasım 1918’de kuruldu. Piroğlu Fahrettin Bey, Borçalı Kepenekçi Emin Ağa, Kağızmanlı Ali Rıza (Ataman), Karslı Sarıhaliloğlu Muhlis (Ataman) ve Orenburglu Mamiloğlu Tevhiddin Beyler harekete öncülük eden isimlerdi.[18]

Milli teşkilatlanmaya Yakup Şevki Paşa, Mutasarrıf Hilmi (Uran) Bey ve Ahıska’nın önde gelen isimlerinden Osman Server Atabek de destek verdi. Zira Yakup Şevki Paşa, bölgeyi işgal etmesi beklenen İngilizlerle karşı karşıya gelmemek ve Türk ahalinin siyaseten muhatap alınmasını temin için mahalli bir hükümetin varlığını doğru buluyordu.

Kars Milli Şurası’nın kuruluşundan sadece altı gün sonra İngiliz makamlarının Elviye-i Selase’nin tahliyesini talep etmelerini bölgedeki milli teşkilatlanma gayretlerinden ayrı ve farklı düşünmek doğru değildir. İngilizler milli teşkilatlanmanın büyümesinden ve İngiliz-Ermeni ittifakına karşı koyacak güce ulaşmasına fırsat vermemek için bu günden itibaren İstanbul ve Kars üzerindeki baskılarını artıracaklardı.[19] 

Şura yöneticileri İngiliz notasının verilmesi yüzünden hızlı davranarak bütün kazalara uzanan bir teşkilat vücuda getirmek üzere iki teşkilat kongresi gerçekleştirdi. Bunlardan ilki 14 Kasım 1918’de, ikincisi 30 Kasım-2 Aralık 1918 tarihleri arasında yapıldı.  

Şuranın kuruluş günlerinde Mutasarrıf Hilmi Uran’ın “Bütün halkınızı kongreye davet ediniz. Kars’ta kendi hükümetinizi kurarak milli teşkilatınızı idare için ele alın” sözleri üzerine Batum’dan Ağrı’ya kadar olan bölgedeki kaza kaymakamlarına ve mutasarrıflara Kars’ta toplanmalarını isteyen bir beyanname yayınlandı. Fahrettin Erdoğan’ın hatıratından yola çıkarak beyannamenin 4 Kasım günü hazırlandığı ve kazalara gönderildiği anlaşılıyordu.[20] 

Beyanname mucibince delege/milletvekili seçimleri yapılıp bunlar Kars’a ulaştıktan sonra genel kongre yapılacaktı. Bu açıdan bakıldığında 14 Kasım 1918’de gerçekleşen ilk kongre daha küçük ölçekli ve Şuranın kendi yönetimini belirmemek üzere yaptığı iç toplantı hüviyeti taşımaktadır. Dolayısıyla şekil ve katılımcılar yönünden Birinci Ardahan Kongresiyle benzerlik gösteriyordu.

Toplantıya Şura kurucularının yanı sıra Yarbay Halit Bey’in gönderdiği Kuzey Kafkasyalı Absal, Ahılkelekli Behçet ve Akbaba’dan İsrafil Beyler de katıldı. Toplantı sonucunda Piroğlu Fahrettin Bey’in başkanlığında 8 kişiden oluşan bir geçici kurul/hükümet meydana getirildi.[21]

Geçici yönetime Halit Bey’in gönderdiği kişilerin alınması onun Şura üzerinde etkin olduğunu göstermesi bakımından dikkate değerdir. Anlaşılan o ki, Şuranın teşkilatlanma işlerinin sevk ve idaresi ya Halit Bey’e verilmiş, ya da Halit Bey kişiliğinden kaynaklı bir inisiyatif ortaya koyuyordu. Bunun dışında Rum kökenli bir öğretmene yönetimde yer verilmesi, hükümetin sadece Türklerden müteşekkil olmadığını, aksine gayri Müslimler tarafından da desteklendiği mesajını vermeye matuftu. 

Şura yönetiminin önünde iki görev bulunuyordu. Bunlardan biri teşkilatı genişletmek ve bu maksatla büyük kongreyi hayata geçirmekti. Diğeri ise Türk ordusunun çekilişinin ardından Kars’a girmek isteyecek Ermenilere karşı mücadeleye hazırlanmaktı.  Bunun için ordunun bıraktığı müstahkem mevkileri, askeri binaları ve malzemeyi teslim almaya gayret edildi. Teşkilatı genişletme kazalarda şubeler açma işi Kepenekçi Emin Ağa’nın sorumluluğundaydı. 

Kars Milli Şurası’nın büyük kongresi 30 Kasım 1918’de Ordubad’dan Batum’a ve Kağızman’dan Ahıska’ya uzanan bölgede milletvekili adıyla seçilen halk temsilcilerinin katılımıyla Yusuf Paşa mahallesi Gazi Ahmet Muhtar Paşa caddesindeki büyük binada yapıldı. Fahrettin Kırzıoğlu ve Cem Ender Arslanoğlu delege sayısını 60 olarak belirtirken Fahrettin Erdoğan 250 olarak vermektedir.[22] Fakat o günün şartları içerisinde 250 rakamına ulaşılması mümkün gözükmemektedir.

Kongrenin ikinci ve son günü 10 milletvekili daha oturumlara katıldığından temsilci sayısı 70’e ulaştı. Bunlar Ordubad, Nahçıvan, Kameri, Sürmeli, Serderabad, Doğu Şüregel, Ahılkelek ve Ahıska gibi 1877’den önce Rusya’nın işgaline uğramış yörelerin gelen temsilcilerdi. Bu gelişme toplantıyı siyasi açıdan çok farklı bir noktaya taşıdı. Çünkü Kars sancağında teşkilatlanma için yola çıkan Milli Şura’nın bu kongreyle Brest-Litovsk Antlaşmasında öngörülen sınırların ötesine geçerek bölgesel bir yönetime doğru evrilmeye başladığı anlaşılıyordu. Artık Milli Şura’nın yerel bir teşkilat olarak kalması ve buna göre hareket etmesi mümkün değildi.  

Kongrede alınan kararları şöyle maddeleştirmek mümkündür:[23]

1. Kars Milli İslâm Şûrası adıyla yerli bir hükümet kurulması oy birliğiyle kararlaştırıldı.

2. Hükümetin reisliğine Fahri Alay Kumandanlığı sıfatı da üzerinde kalmak şartı ile Cihangiroğlu İbrahim Bey, yardımcılığına da Kepenkçi Emin Ağa seçildi.

3. 8 kişilik “Muvakkat Heyet”in üye sayısı 12’ye yükseltildi.

4. Ahıska Hükümeti Muvakkatası, Aras Türk Hükümeti ve Batum Milli Şurası Milli Şura Hükümetine katılma kararı aldı.   

5. İngiliz heyetinin teslim almakta olduğu, Türk ordusu elindeki silahlar ile cephaneden de bir kısmının çeşitli yollarla ele geçirilerek bir Milli Şura ordusu kurarak Arpaçay ile Aras boylarında Ermenilere ve Kür boyu ile Acara cephesinde ise Gürcülere karşı Milli Şura hududunu korumak üzere ant içildi.

6. Osmanlı Devleti’ne ve İslam Halifeliği’ne bağlı kalınarak, Türk bayrağının kullanılmasına adalet ve idari işlerin Osmanlı Devleti kanunlarına göre yürütülmesi kararlaştırıldı.

7. Oltu, Ardahan, Kağızman ve Nahçivan’da beşer kişilik Milli Şûraların kurulması kararlaştırıldı.[24]

Kongrenin değerlendirilmesi kapsamında öncelikle temsilcilerin niteliği üzerinde durmak lazımdır. Yukarıda ifade edildiği gibi, Kars sancağı dahilinde şubeler açmak maksadıyla yapılan ilk kongrenin ardından 30 Kasım’da icra edilen kongre temsilcilerin/milletvekillerinin sayısı ve geldikleri yerler itibariyle Kars Milli Şurası’nın siyasi misyonunu beklenenin ötesine götürdü. Gelen temsilciler Şura hükümetine Kars sancağının ve hatta Brest-Litovsk’ta öngörülen sınırların öteleri için mücadele etme yükümlülüğü getiriyordu.

Temsilcilerin sayısı ve müzakere edilen hususlar doğal olarak kararlara da yansıdı. Büyük kongre meselelerin bölgesel seviyede ele alınmasını zorunlu kılıyordu. Aras ve Ahıska hükümetleri ile Batum Şurası’nın katılma kararı Batum’dan Nahçıvan’a uzanan bölgede birliğin tesis edilmesine büyük katkı sağladı. Gürcü ve Ermeni tehlikesinin her geçen gün arttığı bir ortamda böyle bir birlikteliğe mutlak surette ihtiyaç vardı.

Ahıska ve Aras hükümetleri ile beraber Batum Şurası’nın katılım kararı alması siyasi olduğu kadar coğrafi birlikteliğin sonucuydu. Başka bir ifadeyle coğrafi birlikteliğin sağlanması yakın gelecekte Türkiye’nin kuzeydoğu sınırları meselesinin temelini teşkil edecekti. Türkiye Rusya ve bölge ülkeleriyle sınır meselelerini görüşürken kongrede ortaya konulan görüş ve kararları bir yandan nazarı dikkatte tutarken, diğer yandan bölge ülkeleriyle yapacağı görüşmelerde bu görüşleri devlet politikası olarak ileri sürebilecekti. Çünkü siyasi ve coğrafi birliktelik Rusya ve bölge ülkelerinin çıkarlarına ters düştüğünden bir kenara atmak istediği ama Türkiye’nin bölgesel sorunlar için görüşme zemini oluşturduğunu düşündüğü Brest-Litovsk Antlaşması’nın geçerliliğini hala koruduğunun göstergesiydi.

Nahçıvan’da kurulacak olan Şura ilerleyen zamanlarda Türkiye’nin Kafkasya siyasetinde önemli bir görev üstlenecekti. Şura Ermenistan ordusuna ve Taşnak çetelerine karşı başarılı mücadele vererek askeri ve siyasi kazançlar elde edilmesini sağlayacaktı. Ermenilerin işgal arzularını ve çabalarını geri püskürterek Erzurum ve Oltu üzerindeki işgal ve sınır tecavüzleri baskısını azaltacaktı. Nahçıvanda oluşturulan direniş noktasıyla Ermeni ordusu ve Taşnak çetelerinin ciddi derecede yıpratılması mümkün olacaktı. Şura kuvvetleri Azerbaycan ile karayolu bağlantısını açık tutarak Türkiye’nin Azerbaycan ve Sovyet Rusya ile ilişkilerini ilerletmesine katkıda bulunacaktı. Bunların da ötesinde Şura, Nahçıvan Özerk Cumhuriyetinin tesisinde önemli bir rol oynayacaktı.

Kongre üçüncü ve son günü Şura hükümeti başkanlığına Cihangiroğlu İbrahim Bey, yardımcılığına ise Kepenekçi Emin Ağa getirildi. Hükümet üyelerine geçmeden önce belirtmekte fayda vardı ki; Şura hareketi askeri geçmişiyle komutanların da yakından tanıdığı Cihangiroğlu İbrahim Bey’e teslim ediliyordu. İbrahim Bey’in hareketin başına getirilmesi onun güvenilir kişiliği ve siyasi anlayışının yanı sıra yakın dönemde askeri mücadelenin ön plana çıkacak olmasından kaynaklanıyordu.

Yönetim kurulu sekiz kişiden 12’ye çıkarıldı. Hükümette yer alan isimler şunlardı: Karslı Cihangiroğlu Hasan Bey, Sarıkamışlı Piroğlu Fahrettin Bey, Çıldırlı Dr. Esat Bey, Akbabalı Hacı Abbasoğlu Kerbelayi Mehmet Bey, Karaçantalı Hacıoğlu Ahmet, Oltulu Molla Bilal Efendi, Erivanlı Ahundoğlu Tagi Bey, Iğdırlı Alibeyoğlu Mehmet Bey, Gümrülü Hacıoğlu Yusuf Bey, Borçalı Kepenekçi Emin Ağa, Kağızmanlı Ali Rıza Bey, Digorlu Camadanlı aşiretinden Maksut Ağaoğlu Hasan Ağa. Görüldüğü üzere hükümette; Kars, Sarıkamış, Çıldır, Akbaba, Oltu, Erivan, Iğdır, Gümrü, Borçalı, Kağızman ve Digor’dan temsilciler yer alıyordu. Böylece bölgenin her yerinden isme yer verilerek temsilde adalet ve eşitlik temin edilirken halkın tartışmasız desteğinin alınması umuluyordu.[25]

Devlete ve hilafet makamına bağlılık prensibi Şuranın dış politikasının yansıması ve dış ilişkilerinin mihenk taşını meydana getiriyordu. Gürcistan ve Ermenistan’ın İngiltere eksenli bir dış politika izlediği bir ortamda Milli Şura, kendisini Osmanlı Devleti’nin bir parçası ve bölgesel yansıması telakki ediyordu. Bununla birlikte Şura ve kongre tarafından dillendirilen bu ilke Milli Mücadele hareketinin lider kadrosuna ne kadar ilham verdiği bilinmez ama süreç içinde onun iç prensiplerinden biri haline gelecekti.

Kongrede milli ordu kurulması yönünde karar alınsa da ilerleyen süreçte istenen başarı elde edilememiştir. Bu noktada “zaman” iyi değerlendirilememiş ve beklentiler oldukça büyük olmasına karşın 9. Ordudan yeterli seviyede yardım alınamamıştır. Şura yöneticileri askeri lider olarak Halit Bey yerine Yakup Şevki Paşa’yı başlarında görmek için beyhude çaba sarf etmişlerdir.

 

2.2. Ardahan Kongreleri

 

Ardahan Kongreleri muhteva olarak Kars Milli Şurasının yaptığı Kars kongrelerinden oldukça farklıdır. Kars kongreleri Milli Şura’nın sancak dahilinde teşkilatlanmasını esas alırken Ardahan kongreleri doğrudan bölgesel mücadele ve teşkilatlanmayı hedef almıştır.  Dolayısıyla Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti’ne giden yolda Ardahan kongreleri fevkalade önemli bir görev üstlenmiştir.

Ardahan kongreleri 3. Tümen komutanı Halit Bey’in liderliğinde gerçekleştirildi. Bu yönüyle Kars kongrelerinden farklılık arz ediyordu. Zira gerek Kars Milli Şurası’nda gerekse Aras Şurasında Halit Bey gibi askeri kimliğiyle ön plana çıkan ikinci bir isim görülmemektedir. Ayrıca Teşkilatı Mahsusa içindeki birçok önemli ismin katılması bildik yerel kongrelerden ayrılmasına neden oluyordu.

Birinci Ardahan Kongresi 3-5 Ocak 1919’da 3. Tümen Komutanı Halit Bey’in başkanlığında Ebulhindili Cafer, Dr. Hakkı Cenab, Dr. Fuat Sabit, Dr. Abidin, Filibeli Hilmi, Arif ve Ardahan Kaymakamı Rasim Acar Beylerin katılımıyla yapıldı. Rasim Beyin konağında iki gün boyunca yapılan toplantılar sonucunda şu kararlar alındı:

1. Mondros Mütarekesi çeşitli bahane ve sebepler ileri sürülerek uygulanmamalıdır.

2. Eldeki silahlar teslim edilmeyecektir. Aksine silahlanmaya hız verilmelidir.

3. Ahıska ve Elviye-i Selâse hiçbir şekilde terk edilmemelidir. Bütün vatana teşmil teşkilatlar vücuda getirilerek mücadeleye başlanmalıdır.

4. Vakit kaybetmeden Milli Şura Hükümeti ile temas kurulmalıdır. Hükümet temsilcilerinin de katılımıyla ikinci Ardahan Kongresi toplanmalıdır.[26]

Birinci Ardahan kongresinin hedefi Ardahan ve Ahıska ile beraber bütün Elviye-i Selase’yi işgalden korumak, Türk ve Müslüman ahalinin de varlığını ve hukukunu temin etmekti. Bununla beraber bütün vatana teşmil teşkilatlar meydana getirilmesine atıfta bulunulması delegelerin daha büyük hedefler peşinde olduklarını gösteriyordu. Bunda kuşkusuz askeri kimliğinden ötürü Halit Bey’in ve Teşkilatı Mahsusa üyelerinin etkili olduğu söylenebilir. Kimden neşet ederse etsin delegeler mücadelenin bölgeyle sınırlı kalmayacağını görebiliyorlardı.

Kararların bir başka yönü ise Mondros Mütarekesinin doğrudan hedef alınmasıydı. Temsilciler mütarekenin tatbikatının meydana getirdiği tahribatı görerek mütarekenin ortadan kaldırılmasını hedefliyorlardı. Bu yönüyle Erzurum ve Sivas kongrelerinden çok önce mücadelenin askeri hedefini doğru bir şekilde tespit etmiş oluyordu. Bölgede yaşananlardan elde edilen tecrübeyle başarılı olmak için İngiliz emperyalizmine karşı topyekün direnişin gerektiği fikrini ortaya koyuyorlardı.

Kongrede ilk defa Ahıska ile organik bağ kuruluyordu. Ahıska 1828’de elden çıktığı ve Türk tarafının bölgesel siyasi ilişkiler için temel ve delil olarak ileri sürdüğü Brest-Litovsk Antlaşması’nda dahi buraya ilişkin bir hüküm yer almaz iken kongrede yörenin Osmanlı camiasında kalmasını öngören karar alınıyordu. Gerek milli kongrelerde gerekse Türkiye’nin taraf olduğu antlaşmalarda Ahıska’ya atıfta bulunulmadığı dikkate alınırsa kongre bu yönüyle özel bir niteliğe sahipti. Moskova Antlaşması’nda Batum’un Gürcü tarafına kalacağı anlaşıldığında Ahıska’nın pazarlık kozu olarak masaya getirilmesi ve idaresinin Türkiye’ye devri, bu olmadığı takdirde özerk bölge haline getirilmesi sağlanabilseydi 1944 olayları yaşanmayacaktı.

Temsilciler her ne kadar cesaretli ve isabetli kararlar alsalar da sonuçta bölgesel anlamda bir araya gelinmediği takdirde İngiliz-Gürcü-Ermeni ittifakına karşı durulamayacağını görebiliyorlardı. Bu sebepledir ki, Kars Milli Şura hükümetiyle temas kurma kararı alıyorlardı. Bu sadece iki siyasi teşekkül arasında irtibat kurmak şeklinde değerlendirmemek, bilakis 9. Ordu Komutanlığı’nın desteğini ve yardımını almak olarak görmek gerekir. Fakat ordunun söz konusu ittifak tarafından kuşatılması ve baskılanması, Osmanlı hükümetinin çaresizliği ve yerelde şuraların ciddi zaman kayıpları teşkilatların istenilen nitelikte örgütlenmesine ve askeri güce ulaşmalarına engel olmuştur.    

İkinci Ardahan Kongresi 7-9 Ocak 1919’da yapıldı. Bu kongreye ilk kongrenin delegelerinin yanı sıra Ahıska, Çıldır, Oltu, Kars, Ahılkelek, Kağızman ve Şüregel’i temsilen yeni delegeler katıldı. Dolayısıyla birincisinden farklı olarak mini bölgesel kongre olarak nitelendirilebilir.

Kongre zamanlama itibariyle de ilginç bir tarihe denk geldi. Zira İngiliz komutan General Walker’in Kars’ın tahliyesini kesin karara bağlamak üzere Kars’ta Yakup Şevki Paşa ile görüştüğü gün kongreye başlanması muhtemeldir ki tesadüf olarak görülemez. 

Kongrede şu kararlar alındı:

1. Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti kurulmalıdır. Bunun için Kars’ta büyük kongre toplanmalıdır. 

2. Dokuzuncu Ordu Erzurum’a çekilmek kararındadır. Orduya ait silahlar halka dağıtılmalıdır. 3. Tümen’den ayrılacak subayların yönetiminde gönüllülerden askeri teşkilat meydana getirilmelidir.  Gürcüler ve Ermeniler bölgeye asla sokulmamalıdır.

3. Erzurum’da Albayrak, Trabzon’da İstikbal ve Batum’da Sada-yı Millet adlarıyla çıkarılacak gazeteler aracılığıyla milli bilinç uyandırılmalı ve milli haklar savunulmalıdır.

4. Eldeki silahlar kesinlikle İngilizlere teslim edilmemelidir. Tümen sınır gerisine çekilse dahi bölgedeki teşkilata destek verilecektir.[27]

Öncelikle şunu belirtmekte fayda vardır ki, İkinci Ardahan kongresi delege sayısı ve temsiliyet açısından önemli eşiği geçmiş gözüküyordu. Zira ilk kongre dar kadrosuyla kongreden ziyade İttihatçı-asker-Teşkilatı Mahsusacılardan müteşekkil bir komite toplantısı görüntüsü verirken ikincisi Iğdır-Nahçıvan yöresi hariç Elviye-i Selase’nin her yerinden temsilcilerin katıldığı bir toplantı seviyesine yükselmiştir. 

Temsilciler ilk maddede bütün şuraların katılımıyla bölgesel bir hükümetin kurulması yolunu açmıştır. Burada ilginç olan hükümetin adının 18 Ocak 1919’da Kars’ta gerçekleştirilen büyük kongreden önce belirlenmiş olmasıydı. Bu da Ardahan’da başlatılan sürecin bir plan dahilinde yürütüldüğünü ispatlıyordu.

Teşkilatlanma çabaları dikkate alındığında üç şura içinde şartları ve imkanları itibariyle en kuvvetlisi Kars olduğu için delegeler bölgesel kongre için burayı adres gösteriyorlardı. Kars Milli Şurası’nın mülki ve askeri makamların desteğiyle ve yönlendirmesiyle kurulduğu göz önüne alındığında bu karar gayet isabetliydi. Şuranın aldığı desteğin birleşmenin ardından artacağı ve arzu edilen silah ve cephanenin bu yolla temin edileceği ümit ediliyordu.

Kongre bir gerçeğin farkındadır; o da 9. Ordu bölgeyi tahliye etmek mecburiyetindedir. Dolayısıyla bu günden itibaren halkın kendi kaderini eline alması ve bölgenin savunmasını üstlenecek yeni bir kuvveti teşekkül ettirmesi zorunluluğu vardı. Her ne kadar 3. Tümen komutanı Halit Bey, bu görevi üstlenmekte tereddüt göstermese de yeni orduya silah ve cephane lazımdı. Bu noktada delegeler Yakup Şevki Paşa’ya da çağrıda bulunarak işe yarar askeri malzemenin Şuraya ve dolayısıyla halka verilmesini istiyorlardı. Kararın artık Erzurum’a çekilmekten başka seçeneği kalmayan ordu komutanını yardıma mecbur bırakma amacı taşıdığı da söylenebilir.  Çünkü Yakup Şevki Paşa Şuraların düşmanla başa çıkabilecek niteliğe haiz silah ve cephaneyle teçhizi noktasında çok da yapıcı davranmıyordu. Buna karşın Şuraların 9. Ordudan başka yardım alabilecekleri ve Ermeni-Gürcü katliamlarına karşı koyabilecekleri bir dayanakları bulunmuyordu.[28] 

İkinci maddede yeni ordu kurulması fikrini ortaya atılırken ince bir strateji izlenerek bu kuvvetin Gürcü ve Ermenilere karşı olacağı ilan ediliyordu. Başka bir ifadeyle İngiltere’ye ve İngiliz kuvvetlerine karşı düşmanca bir dil kullanılmaktan özellikle kaçınılmıştı. Bununla beraber İngiliz ve/veya başka tarafların silah teslimine dair tekliflerine de mesafeli bir duruş sergileniyordu. 

Üç merkezde üç milli niteliklere haiz gazetelerin çıkarılmasının ön görülmesi ve bunlara milli hukuku koruma ve tanıtma görevinin verilmesi fevkalade önemliydi. Gazeteleri açacak kadroların da milliyetçi çizgide İttihatçı ve Teşkilatı mahsusa teşkilatıyla irtibatlı isimler olması şaşırtıcı değildi. Devrin maddi imkanları dahilinde kamuoyunu etkileme araçlarının başında gazetelerin geldiği bilindiğinden milli bilinci oluşturma ve milli hukuku koruma noktasında gazetelerden yararlanmakta büyük fayda vardı. 

Kongrede ortaya konulan bu esasın Mustafa Kemal Paşa tarafından Sivas Kongresi günlerinde İrade-i Milliye, Heyeti Temsiliye’nin Ankara’yı merkez yapmasının ardından Hakimiyet-i Milliye gazetelerini çıkarmasıyla tatbikine devam edilecekti.  

Kongreyle ilişkin son olarak Halit Bey’in gayretlerini ve milli duruşunu zikretmekte fayda vardır. Halit Bey, ilk günden itibaren bölgede milli mücadelenin ve milli teşkilatlanmanın yanında olmuştur. Bu hususta onun kadar ön plana çıkan hayatını ve mesleğini tehlikeye atan ikinci bir isim gösterilemez. Özellikle ikinci kongrede yeni askeri teşkilat kurulması için komutasında bulunan 3. Tümeni milli orduya dönüştürme çabaları her türlü takdirin üstündeydi. Benzer bir tavır ancak aylar sonra Kazım Karabekir Paşa tarafından sergilenecekti. Ama şurası bir gerçektir ki, Halit Bey’in çabaları gerek mülki idareler, gerekse Ordu komutanlığı tarafından yeterli derecede destek bulmadı.

 

2.3. Cenubî Garbî Kafkas Hükümeti Kongresi

 

Dokuzuncu Ordu Erzurum’a çekilirken İngilizlerin Kars’ı işgale hazırlanmaları Milli Şura’yı yeni adımlar atmaya zorladı. Çünkü İngiliz makamları bölgede Türk tarafının teşkilatlanmasına karşıydı. Bundan ötürü Şura’nın varlığına ve çalışmalarına sıcak bakmıyorlardı. Hele hele Şura’yı bölgesel milli hükümet olarak görme niyetinde hiç değillerdi. Şuraya biçtikleri en büyük rol Kars şehrinin idaresinde taraflardan biri olmasıydı. İngiliz makamlarının Şura’yı sıradanlaştırma ve yok sayma gayretlerine karşı tam da bu noktada milli varlığın bir kez daha gösterilmesine ihtiyaç vardı.

13 Ocak itibariyle Kars’a gelecek olan İngiliz heyetini Şura lehinde etkilemek üzere beş maddelik bir tamim hazırlanırken diğer yandan Kars istasyonunda bir miting yapılması kararlaştırıldı. Tamimin özü iki noktada toplanıyordu. Bunlardan biri Şura’nın bölgede çoğunluğu teşkil eden bir hükümet oluşu ve dolayısıyla Ermenilere azınlıktan öte bir muamele yapılamayacağı, diğeri ise İngiliz üst yönetiminin hürmetle karşılandığı idi. Her iki husus Osmanlı devletinin dış politikasıyla uyumlu olduğu kadar İngilizlerin düşmanlığını çekmeme düşüncesine de hizmet ediyordu.[29]

General Beach başkanlığındaki İngiliz heyeti 13 Ocak günü Kars İstasyonunda Şura temsilcileri ve kalabalık halk kitlesi tarafından karşılandı. Fahrettin Bey’in takdim ettiği notanın içeriği General Beach’i memnun etmedi. Kendisi Sarıkamış’a geçerken Kar halkı 16 Ocak’a kadar 3 gün boyunca miting yaparak Ermenileri şehre sokmayacaklarını beyan ettiler. Taraflar arasındaki görüşmeler 16 ve 17 Ocakta devam etti. Şura’nın ve halkın direnci karşısında General Beach, İngiliz kuvvetinin şehre girmesine, Ermeni heyetinin Gümrü’ye gönderilmesine ve Albay Temperley’in askeri vali olarak Şura ile beraber çalışmasına karar verdi.[30] 

Miting, halkın milli haklarını koruması yolunda Şura’nın organize ettiği bir faaliyetti. Anadolu’da Milli Mücadele hareketinin başlamadığı ve mitinglerin henüz milletin gündeminde olmadığı günlerde Karslılar bu usulü dayanarak İngilizleri geri adım atmaya zorluyordu. 

İngilizlerin Kars’ın yönetiminde Ermenileri söz sahibi etme gayretlerine karşılık Şura yönetimi kısmı başarı elde etse de bunu daha kalıcı hale getirmek üzere bölgesel kongre yapılmasına karar verdi. Kongre Şura’nın milli hükümete dönüşmesine vesile olurken, İngiliz makamlarını da bunu tanımaya zorlamayı hedefliyordu.

Kars ve Ardahan kongrelerinin itici gücü Ermeni ve Gürcü tehlikesi iken, Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti’nin kurulmasına vesile olan kongrenin itici gücü İngiliz işgaliydi. Buna karşı koyabilmenin yolu, Şura hareketinin bölgesel bir kuvvete dönüşebilmesiydi. Aksi takdirde İngilizlerin milli teşkilatların yaşamasına müsaade etmeyeceği açıktı.

30 Kasım itibariyle Kars’a gelen temsilciler milletvekili sıfatını kullanırken kongre kısmen Milli Meclis hüviyetine bürünmüş durumdaydı. 17 Ocak 1919’da yapılan kongreye Dr. Esat Oktay Bey başkanlık etti. 18 maddeden oluşan kanun layihası diğer kongrelerde kabul edilen kararların ötesinde “Teşkilat-ı Esasiye” niteliği taşıyordu. Kanun taslağının hazırlanmasında Gneçağazade Hüseyin Avni Ulaş, Ağabababeğoğlu Abbas Ali Bey ve Oltulu Sami Bey’in gayreti ve önerileri rol oynadı.[31]

Kanunun ruhu itibariyle Şura Hükümetini, bölgesel bir hükümet formuna kavuşturuyordu ki, 30 Kasımda yapılan kongrenin ilerisinde bir siyasi teşekkül meydana getirilmiş oluyordu.

Kafkas Hükümeti’nin sınırlarını Batum’dan Nahçıvan’a kadar uzandığını belirtmesine ve sınırlarının korunmasını kendi üzerine almasına rağmen her il/sancakta (Kars, Batum, Nahçıvan) ve kazalarda Milli Şuralar açma kararı alması iki şekilde değerlendirilebilir. Birincisi bu yönde 30 Kasım’da alınan karar bu güne kadar hayata geçirilememiştir. Demek oluyordu ki, bu hususta ciddi bir zaman kaybedilmişti. İkinci değerlendirme doğrudan İngiliz makamlarına yönelikti. Kafkas Hükümeti, İngilizlerin beklentilerinin aksine sadece Kars’ta değil, Batum’da, Ahıska’da ve Nahçıvan’da söz sahibi olma iddiasındaydı.  

Kanunun yedi ve on birinci maddeleri doğrudan, sekizinci maddesi dolaylı olarak Türkiye hakkında ve Türkiye ile ilişkileri düzenleyen hükümler içeriyordu. Bu yönüyle CGK Hükümeti kaderini Osmanlı Devleti’nin kaderiyle ilişkilendiriyordu. 

10. Madde Gürcistan ve Ermenistan ile ilişkileri yumuşatmayı ve iyi komşuluk temelli ele almayı hedefliyordu. Bu yönüyle madde bölgede savaş yerine müzakere yolunu öne çıkarıyordu. Bunun başarılması durumunda yeni devletin toprak bütünlüğü üzerindeki tehditler bertaraf edilebilecekti.

Azınlık haklarının aynen muhafaza edileceğini vurgulanmasına karşın Ermeni ve Gürcülere ilişkin herhangi bir vaatte ve atıfta bulunulmaması Kafkas Hükümeti’nin azınlık tanımını bunların dışında yaptığı izlenimini vermekteydi.

Sonuç

 

Brest-Litovsk’tan başlayarak 18 Ocak 1919 tarihine kadar yaşanan siyasi ve askeri gelişmeler CG Kafkas Hükümeti’nin doğmasına neden olmuştur. Nasıl ki, Brest-Litovsk Antlaşması Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ı ortaya çıkardıysa, Mondros Mütarekesi de Şuralar hareketini ortaya çıkardı.

İngiltere’nin Kafkasya siyaseti ve Ermenistan ve Gürcistan ile kurduğu ittifak her iki devletin Elviye-i Selase’ye yönelik işgal arzularını kamçılamıştır. Evliye-i Selase’nin tahliyesi bu devletlerin tatmin edilmek istenmesinin sonucudur.

Bölgede teşkilatlanma önce yerel teşkilatlanma olarak Ahıska, Kars ve Iğdır merkezli başlasa da zaman içinde buna Batum ve Nahçıvan başta olmak üzere kazalarda dahil edildi. Kars’ta başlayan kongreler daha sonra Ardahan’daki kongrelerle devam ettirildi.

Kars’taki teşkilatlanma ve kongrelerde önceleri Yarbay Halit Bey’in adı geçse de daha sonra Teşkilatı Mahsusa içinde yer edinmiş olan Cihargirzade ailesi öne çıkacaktı. Ailenin önde gelen isimlerinin Yarbay Halit Bey’in öncülük ettiği toplantılarda bulunmaları Teşkilatı Mahsusa üzerinden bir ilişki içinde olduklarını gösteriyordu.  

Ardahan kongreleri doğrudan Halit Bey’in öncülüğüyle gerçekleşti. Teşkilatı Mahsusa’nın bölge temsilcilerinin kongrede bulunması teşkilatlanmanın devletin talebi ve planı olduğuna yönelik delil sayılabilir. Ardahan kongreleri delege sayısı itibariyle küçük kalsa da özellikle ikinci Ardahan kongresi, 30 Kasım’da Kars’ta icra edilen kongrenin yerel yansıması gibidir. Ayrıca bölgesel teşkilatlanmaya giden yolda meşruiyet zemini hazırlamıştır.

Kongrelerde Batum’un dışında Ahıska, Ahılkelek ve Nahçıvan’da şuralar kurulmasına ilişkin alınan kararlar 1919 şartlarında askeri ve siyasi gidişatı değiştirmese de adı geçen bölgeleri 1920 sonrası Türkiye-Sovyet Rusya ve Türkiye- Kafkas ülkeleri ilişkilerinde önemli hale getirmiştir. Batum ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyetlerinin ortaya çıkışında burada kurulan Şuraların rolü büyüktür. 

Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti, doğrudan ve dolaylı şekilde Türkiye’ye ilişkin kararlar alarak kaderini anavatana bağlamıştır. Brest-Litovsk Antlaşmasını hükümsüz ve dolasıyla Elviye-i Selase’yi Kafkasya’nın ve Rusya’nın parçası sayanlara karşı siyasi bir duruş ortaya koyarak o günden 1920’deki kurtuluşa bir meşale yakmıştır.

 



 

 

[1]Nihat ERİM, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, Cilt:1, Ankara 1953, s.520-524.

[2]David FROMKİN, Barışa Son Veren Barış, İstanbul 1997, s.362; Arnold TOYNBEE-Kenneth P.KIRKWOOD, Turkey, London 1926, s.68; Ali TÜRKGELDİ, Moudros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, Ankara 1948, s.34; Sina AKŞİN, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, I, İstanbul 1992, s.58.

[3]Kaya Tuncer ÇAĞLAYAN, “Dünya Savaşı Sonucunda Enver Paşa’nın Kafkasya’daki Planları ve İngiltere”, AAMD, Sayı:41 (1998), s.518.

[4]K.Tuncer ÇAĞLAYAN, “Büyük Ermenistan Projesi ve İngiltere”, AAMD, Sayı:44 (1999), s.522.

[5]ATASE, İSH, K.5, G.117, B.117-1.

[6]ATASE, İSH, K.76, G.127, B.127-1.

[7]ATASE, İSH, K.5, G.142, B.142-1,2,3.

[8]ATASE, İSH, K.7, G.26, B.26-1.

[9]ATASE, İSH, K.3, G.112, B.112-12.

[10]ATASE, İSH, K.5, G.171, B.171-3.

[11]ATASE, İSH, K.5, G.127, B.127-1, 2.

[12]ATASE, İSH, K.110, G.45, B.45-1.

[13]ATASE, İSH, K.7, G.37, B.37-1.

[14] Ahmet Ender GÖKDEMİR, Cenûb-i Garbî Kafkas Hükûmeti, Ankara 1998, s.38-40.

[15]GÖKDEMİR, Cenûb-i Garbî Kafkas Hükûmeti, s.45-62. Aras Türk Hükümeti hakkında geniş bilgi için bkz. İbrahim Ethem ATNUR, Osmanlı Yönetiminden Sovyet Yönetimine Kadar Nahçıvan (1918-1921), Erzurum 2001, s.87-135.

[16]Tarık Zafer TUNAYA, Türkiye’de Siyasi Partiler, İstanbul 1995, s.487.

[17]Şerafettin TURAN “Kurtuluş Savaşında Kongreler”, Cumhuriyetin 50.Yıldönümü Semineri, Ankara 1975, s.148; Şura Piroğlu Fahrettin (Erdoğan) Bey’in başkanlığında Ali Rıza (Ataman), Haliloğlu Muhlis, Orenburglu Mamiloğlu Tevhiddin Bey ve Kepenekçi Emin Ağa tarafından kuruldu. GÖKDEMİR, Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti, s.65; S. Esin DAYI, Elviye-i Selâse’de Milli Teşkilatlanma, Erzurum 1997, s.91.

[18]Cem Ender ARSLANOĞLU, Cenubigarbi Kafkas Hükümeti Muvakkata-i Milliyesi, Ankara 1986, s.143.

[19]Fahrettin KIRZIOĞLU, Cihangiroğlu İbrahim Aydındaki Milli Mücadelede Kars ve Atatürk İle İlgili Belgeler, (Belleten Ayrı Basım), Ankara 1985, s. 113.

[20]Fahrettin ERDOĞAN, Kars Ellerinde Hatıralarım, Ankara 1998, s.202.

[21]Geçici yönetim; Fahrettin Bey başkanlığında Yeni Gazili Hayrullah, Erivanlı Ahmetoğlu Tagi, Karaçantalı Hacıoğlu Ahmet, Ahıskadan gelen Absal ve Behçet, Akbabalı İsrafil Beyler ile Rumlardan öğretmen İstefan Vafyettin’den oluşuyordu. ERDOĞAN, Kars Ellerinde Hatıralarım, s.202.

[22]Bkz: KIRZIOĞLU, Cihangiroğlu İbrahim Aydındaki Milli Mücadelede Kars ve Atatürk İle İlgili Belgeler, (Belleten Ayrı Basım), s.125; ERDOĞAN, Kars Ellerinde Hatıralarım, s.204; Cem-Ender ARSLANOĞLU, Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti Muvakkata-i Milliyesi, s.81.

[23]S. Esin DAYI, Elviye-i Selâse’de (Kars, Ardahan, Batum) Milli Teşkilatlandırma, Erzurum 1997, s.94.

[24]DAYI, Elviye-i Selâse’de (Kars, Ardahan, Batum) Milli Teşkilatlanma, s.94-95.

[25]Bkz: GÖKDEMİR, Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti, s.69; Miraç ŞENTÜRK, “Milli Mücadele Döneminde Elviye-i Selase ve Milletvekilleri” Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2010, s.21.

[26]Fahrettin Kırzıoğlu, “Milli Mücadele’de Kars”, Kars’ı Tanıtma Dergisi, İstanbul 1960, s.15; GÖKDEMİR, Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti, s.79.

[27]Enver KONUKÇU, Ardahan Tarihi, Ankara 1999, s.237-240.

[28]Fahrettin Erdoğan, Kars Ellerinde Hatıralarım, Ankara 1998, s.203.

[29]1- Rus Ordusunun inhilalinden sonra, Elviye-i Selâse de çoğunluğu teşkil eden bir hükümet kurulmuştur. 2- Hükümetimiz, İngiltere Devleti’nin komutan ve erlerini hürmetle kabul eder. 3- Bir tekimiz kalıncaya kadar kanımızı dökmek şartı ile bir tek Ermeni’yi Arpaçay’dan bu yana geçirmeyeceğiz. 4- Ermeniler bu memleketten çekildikleri zaman, bir daha geri dönmemek şartı ile Türk köylerini yakıp, Türk köylülerini öldürüp ve kendi evlerini de yaktıktan sonra çıkıp gitmişlerdi. 5- Ermenilerin döktüğü Türk kanları hala toprak üzerinde kurumamış, zulüm ile işkence ile öldürdükleri ve ateşle yaktıkları kadıncağızların ve küçücük yavrucakların cenazeleri, toplu halde saman damlarında dopdolu olarak, adalet seven İngiliz askeri komutanına olduğu gibi gösterilecektir. Bu olayları göz önüne alarak Ermenilerin aramıza girmesine müsaade etmemenizi rica ederiz” ERDOĞAN, Türk Ellerinde Hatıralarım, s.177.

[30]Gotthard JAECHKE, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, Ankara 1986, s.43.

 


 

*Selçuk Ural - Prof. Dr., Kafkas Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Kars/Türkiye e-mail: sural25@hotmail.com

 

 

 

 

© 2010, IJORS - INTERNATIONAL JOURNAL OF RUSSIAN STUDIES