![]() |
ISSN: 2158-7051 ==================== INTERNATIONAL JOURNAL OF RUSSIAN STUDIES ==================== ISSUE NO. 8 ( 2019/2 ) |
ELVİYE-İ SELASE’DE MİLLİ İRADENİN TEZAHÜRÜ; ŞURA KONGRELERİ
SELÇUK URAL*
Summary
World War I affected the fate of the Three Sanjaks (Elviye-i Selase) that were centred around
Kars. The suffering and atrocities committed in the region during the course of
the war, were manifested in the movement of Councils
after the Armistice of Mudros.
England’s policy in the Caucasus strengthened
Armenia’s and Georgia’s plans for occupying the Three Sanjaks.
The Turkish people proceeded to organize themselves in the large population
centres against the occupation of and atrocities in the region. Councils were
organised in Akhaltsikhe, Iğdır
and Kars, and it was decided to have congresses to manifest the nation’s will.
Thus, the congresses of Kars and Ardahan were
organised. These congresses paved the way for establishing the Provisional
National Government of the South-western Caucasus in the short-term and became
influential on determining Turkey’s north-eastern borders in the long-term.
After the Treaty of Brest-Litovsk was signed by the Ottoman Empire in
the First World War, developments in the Elviye-i Selâse paved the way for the liberation
of the region, particularly Kars. As a result of the political and military struggle, it ended with gains for
the people of the region, who faced many difficulties in the years 1918-1920.
In fact, this period is one of the best examples of the struggle for existence.
Key Words: Caucuses, Councils, Provisional National Government of the South-Western Caucasus, England, Armenia.
Giriş: Kafkasya ve Kars’ın Önemi
Kafkasya;
Anadolu, İran ve Rusya arasında coğrafi açıdan dünyanın en önemli stratejik
noktalarından biridir. Kuzeybatı-güneydoğu istikametinde uzanan yüksek dağ
silsilesi bölgeyi ikiye bölmenin ötesinde siyasi ve sosyo-kültürel yapıyı ve dolayısıyla
bölgesel ilişkileri de derinden etkilemektedir. Farklılaşmanın temelinde
Rusya’nın 16. Yüzyıldan itibaren bölgeye yönelik askeri ve siyasi faaliyetleri
etkili olmuştur. Kuzey Kafkasya Rusların yanı sıra Kafkas ve Turani kavimlere
ev sahipliği yaparken Güney Kafkasya Gürcü, Ermeni ve Azeri rekabetine sahne
oluyordu. Bölgenin yer üstü ve yer altı kaynakları rekabeti küresel bir hale ve
seviyeye çıkarmıştır.
Rusya’nın
Güney Kafkasya’ya ve bilahare Elviye-i Selase’ye yerleşmesiyle yeni siyasi,
askeri, iktisadi ve sosyo-kültürel ilişkiler ortaya çıkmış ve Kafkasya, İran ve
Anadolu’yu birbirine yaklaştıran ve bir o kadar etkileyen gelişmeler yaşanmıştır.
Bu dönemden itibaren Anadolu’nun kaderi Güney Kafkasya’nın kaderine
bağlanmıştır denilebilir. Bu açıdan bakıldığında Kars coğrafi niteliklerinden
ötürü önemli bir konuma geldi.
Kars, coğrafi
açıdan Anadolu’nun Güney Kafkasya’ya en yakın Türk vilayetiydi. Rusya
imparatorluğu Kafkasya politikası çerçevesinde 19. Yüzyıldan itibaren ele
geçirmek istediği yerlerin başında geliyordu. Bolşevik ihtilali sonrası ise Ermenistan’ın
siyasi ve askeri hedefleri içinde yer aldı. Bölgede yaşanan Rus ve Ermeni
işgalleri ile Ermeni mezalimi on binlerce Türk-İslam unsurun katledilmesine ve
yüz binlerce muhacirin başka vilayetlere sığınmasına neden oldu.
Bölge Türk
ordusunun 1918 Kafkasya harekatıyla kısa süreli de olsa sükunete ve huzura
kavuşsa da Mondros Mütarekesi’nin ardından yeniden ateş ve kana boğuldu. 1918-1920
yılları arasında yaşananlar dünya tarihinde eşine az rastlanır hadiselerdendir.
Türk-islam unsurlar yaşanan zulme direnmek üzere Şura adını alan çeşitli
teşkilatlar vücuda getirmiştir. Şuralar Ermeni ve Gürcü işgal ve mezalimine
direnmenin yanı sıra bölge insanının milli varlığını ve hukukunu korumaya
gayret eden siyasi teşekküllerdi.
1. Mütareke Sonrası Bölgedeki Gelişmeler
Mondros
Mütarekesinin bölgeyi doğrudan etkileyen maddelerini şöyle sıralamak mümkündür:
5.
Madde: Hudutların muhafazası ve asayiş-i dahilinin idamesi için lüzum görülecek
kuva-yı askeriyeden maadasının derhal terhisi (iş bu kuva-yı askeriyenin mikdar
ve vaziyetleri itilaf hükûmeti tarafından Devlet-i Aliye ile müzakere edildikten
sonra tekarrür ettirilecektir.
11.
Madde: İran’ın şimali garbi kısmındaki kuva-yı Osmaniyenin derhal harpten
evvelki hudut gerisine celbi hususunda evvelce ita edilen emir icra
edilecektir. Mavera-yı Kafkas’ın evvelce Kuva-yı Osmaniye tarafından kısmen
tahliyesi emredildiğinden kısmı mütebakisi müttefikler tarafından tetkik
edilerek talep olunursa tahliye edilecektir.
15.
Madde: Bilcümle hudut-i hadidiyeye itilaf murakabesinde bulunan Mavera-yı
Kafkas hudud-i hadidiyesi aksamı dahildir, işbu Kafkas hudut-i serbest ve tam
olarak itilaf memurlarının tahtı idaresine vazedilecektir. Ahalinin ihtiyacının
tatmini nazarı dikkate alınacaktır. İşbu maddede Batum’un işgali dahildir.
Hükümet-i Osmaniye Bakü’nün işgaline muteriz bulunmayacaktır.[1]
İngiltere’nin
Kafkasya ve Elviye-i Selase’ye yönelik planlarının arkasında Rusya’nın Sovyet
ihtilali sonrası savaştan çekilmesinin yarattığı boşluğu kendi çıkarları
doğrultusunda doldurma isteği yatıyordu.[2] Osmanlı ordusunun 1918 harekâtı
da İngiliz planlarının şekillenmesinde rol oynamıştı. Zira bu harekât
İngiltere’nin Kafkasya ve İran’a yönelik çıkarlarına zarar verecek nitelikteydi.
Yeni dönemde böylesine bir girişime izin veremezdi. Bunun için Kafkasya’ya
ilişkin hükümler mütareke metninde yer aldı.[3]
İngiliz
Hükümeti, Kafkasya politikası çerçevesinde Ermenistan’ı ve Ermeni tehciri
konusunu ön plana çıkararak bir yandan Ermenistan’ı Osmanlı Devleti ile
Kafkasya arasında tampon devlete dönüştürürken, diğer yandan batı dünyasında
kendine yönelik emperyalist görüntüyü iyileştirmeyi amaçlıyordu.[4]
Kars,
Ardahan ve Batum Sancaklarında mütareke dönemi gelişmelere bakıldığında birinci
safha mütarekeden İngiliz işgalinin yaşandığı devredir ki, İngiliz hükümetinin
bölgesel çıkarlarından ötürü bölgenin Osmanlı hakimiyetinden koparıldığı süreci
ifade eder. İkinci safha İngiliz yönetiminin Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti’ni ortadan
kaldırdığı devredir ki 13 Ocak-13 Nisan 1919 tarihlerini kapsıyordu. Üçüncü
safha ise bölgenin Ermenistan hükümetine bırakıldığı devreyi, yani 30 Nisan
1919-30 Ekim 1920 arasını teşkil ediyordu.
Mütareke
müzakerelerinde Elviye-i Selâse’nin durumu şarta bağlansa da tahliyesi 11.
Madde kapsamında gerçekleştirildi. İngiliz makamları kabul ettikleri hükmü yine
kendileri bir kenara iterek hiç bir incelemeye gerek görmeden ve uluslar arası
bağlayıcılığı olan Brest-Litovsk Antlaşmasını dikkate almadan bölgenin
boşaltılmasına karar verdiler. Bunun sonucu olarak 11 Kasım 1918’de Osmanlı
Hükümeti’nden 1914 sınırlarına çekilmesi istendi.[5]
Türk tarafında İngiliz
notası şaşkınlık, tepki ve itiraza neden olsa da sonuç değişmedi. 24 Kasım
1918’de İngiliz Başkomutanlığı Elviye-i Selâse’nin tahliyesinin İtilaf
devletlerinin ortak kararı ve mütarekenin özel hususu olduğunu beyan ederek
tartışmayı sonlandırdı. Türk Genelkurmayı emri vaki karşısında 9 Aralık 1918’de
tahliye emri vermek zorunda kaldı.[6]
Yakup Şevki
Paşanın işi ağırdan alması İngiliz makamlarının düşmanlığını kazanmaktan öte
bir fayda sağlamadı.[7] Muhtelif
tarihlerde gerçekleşen toplantılar Şevki Paşa’nın ileri de tutuklanmasına neden
olacak kanaatleri ortaya çıkardı.
İngiliz makamlarının
ısrar ve tehditlerinin arkasında sadece askeri açıdan bölgeyi ele geçirmenin
yanı sıra askeri-sivil malzeme ve iaşeye el koyma düşüncesi de vardı. Ayrıca
Taşnak katliamlarından kurtulmak üzere yüz binlerce muhacirin göç yollarına
dizilmesi demografik yapıyı değiştirecek gibi gözüküyordu.
Bölgede ilk
işgal hadisesi Batum’da yaşandı. Batum stratejik konumu ve limanı sebebiyle
Türk ordusunun toplanma ve tahliye merkezlerinden biriydi.[8] Esasında 15. Madde uyarınca
Batum’un işgali kabul edilse de buna ilişkin bir takvim belirlenmemişti. Buna
rağmen 19 Aralık 1918’de Batum limanı kontrol altına alındı. İngiliz İşgal
Komutanı General Walker 24/25 Aralık gecesi Türk makamlarına Batum’un işgal
edildiğini ve şehre İngiliz bayrağı çekileceğini bildirdi.[9] General Walker, ertesi gün İngiliz
yönetimi tesis ederek şehri İngiliz askeri valisine bağlı Batum-Rus Cemiyeti
Reisi Maslof’un başkanlığında yerel idareye bağladı.[10]
Batum’dan
sonra sıra Kars ve Ardahan’a geldi. Her ne kadar mütarekede buna ilişkin bir
hüküm bulunmamasına rağmen artık İngilizleri durdurmak mümkün gözükmüyordu.
İngiliz makamları Batum işgalinin ardından Kars ve Ardahan’ın tahliyesini öne
çıkardı.[11] Gerek
Yakup Şevki Paşa’nın, gerekse Harbiye Nazırı’nın ileri sürdüğü teklif ve
gerekçeleri inandırıcı bulunmadı. İngiliz Karadeniz Orduları Komutanı General
Milne, Türk tarafının erzak nakline ağırlık vererek tahliyeyi kasten geciktirdiğini
düşündüğünden Tiflis’te bulunan 27. İngiliz Tümen Komutanı General Walker’dan
harekete geçmesini istedi. Bu emir doğrultusunda General Walker, 7 Ocak günü Kars’a
gelerek Yakup Şevki Paşa ile görüştü. İngiliz generali aynı gece verdiği notada
15 Ocak 1919’da İngiliz ve Ermenilerden oluşan karma heyetin hükümet idaresini
teslim alacağı ve tahliyenin de 25 Ocak itibariyle tamamlanmasını istedi.[12]
13 Ocak günü
9. Ordu Karargâhı Erzurum’a nakledilirken birlikler de yeni merkezlerine ulaştı.
Yakup Şevki Paşa sancakların yönetimini Şuralara devretti. Böylece 13 Nisan
1919 tarihine kadar devam edecek olan Şura yönetimi devri başlamış oldu.[13]
2. Şura Kongreleri
İngiliz, Ermeni ve Gürcü ittifakı bölgede üç şura teşkilatını
ortaya çıkardı. Bunlar; Ahıska-Ardahan yöresinde Ahıska Şurası, Kars’ta Milli
İslam Şurası ve Iğdır-Nahçıvan yöresinde Aras Şurası idi.
Ahıska Hükümeti, 3. Tümenin
Ahıska ve Ardahan yörelerinden çekilmesi üzerine Türk ahalinin haklarını
korumak üzere 29 Ekim 1918’de Ömer Faik Bey’in başkanlığında kuruldu.[14]
Şura idarecileri bölgesel teşkilatlanmanın temelini atmak üzere Ardahan’da iki
kongre gerçekleştirdi.
Aras Türk Hükümeti, Iğdır
ve Nahçıvan Türklerinin Ermeni mezalimine maruz kalmamak için 9. Tümenin
bölgeden çekilmesiyle 3 Kasım 1918’de Emir Bey Ekberzâde’nin başkanlığında
kuruldu.[15]
Kars
ahalisi ordunun 1914 sınırlarına çekilmesi karşısında yeni bir Ermeni işgal ve mezaliminden korunmak üzere Wilson Prensiplerine dayalı bağımsız teşkilat kurmaya karar verdi.[16]
5 Kasım 1918’de Kars İslam Şurası kurulurken şura yöneticileri sancak genelinde
direnişi ve teşkilatı örgütlemek için Kars’ta iki kongre gerçekleştirdi.[17]
Ermenilerin
ve Gürcülerin İngiliz desteğiyle bölgeyi işgal planları karşısında üç şura kısa
süre sonra bölgesel hükümet çatısı altında birleşme kararı alarak Kars’ta
Cenubî Garbi Kafkas Hükümeti’nin kuruluşunun yolunu açacaklardı.
2.1. Kars Kongreleri
Kars
Milli Şurası Kars sancağı sınırlarını esas alan ve İngiliz-Ermeni ittifakına
karşı milli hukuku ve varlığı korumayı hedefleyen bir milli teşkilattı. 9.
Ordu’nun Erzurum’a çekilmesi milli teşkilatlanma ihtiyacını daha da belirgin
bir hale getirdi.
Kars
İslam Şurası İttihatçı-milliyetçi çizgide halkın ileri gelenleri tarafından 5
Kasım 1918’de kuruldu. Piroğlu Fahrettin Bey, Borçalı Kepenekçi Emin Ağa,
Kağızmanlı Ali Rıza (Ataman), Karslı Sarıhaliloğlu Muhlis (Ataman) ve
Orenburglu Mamiloğlu Tevhiddin Beyler harekete öncülük eden isimlerdi.[18]
Milli
teşkilatlanmaya Yakup Şevki Paşa, Mutasarrıf Hilmi (Uran) Bey ve Ahıska’nın
önde gelen isimlerinden Osman Server Atabek de destek verdi. Zira Yakup Şevki
Paşa, bölgeyi işgal etmesi beklenen İngilizlerle karşı karşıya gelmemek ve Türk
ahalinin siyaseten muhatap alınmasını temin için mahalli bir hükümetin
varlığını doğru buluyordu.
Kars
Milli Şurası’nın kuruluşundan sadece altı gün sonra İngiliz makamlarının
Elviye-i Selase’nin tahliyesini talep etmelerini bölgedeki milli teşkilatlanma
gayretlerinden ayrı ve farklı düşünmek doğru değildir. İngilizler milli
teşkilatlanmanın büyümesinden ve İngiliz-Ermeni ittifakına karşı koyacak güce
ulaşmasına fırsat vermemek için bu günden itibaren İstanbul ve Kars üzerindeki
baskılarını artıracaklardı.[19]
Şura
yöneticileri İngiliz notasının verilmesi yüzünden hızlı davranarak bütün
kazalara uzanan bir teşkilat vücuda getirmek üzere iki teşkilat kongresi
gerçekleştirdi. Bunlardan ilki 14 Kasım 1918’de, ikincisi 30 Kasım-2 Aralık 1918
tarihleri arasında yapıldı.
Şuranın
kuruluş günlerinde Mutasarrıf Hilmi Uran’ın “Bütün halkınızı kongreye davet ediniz. Kars’ta kendi hükümetinizi
kurarak milli teşkilatınızı idare için ele alın” sözleri üzerine Batum’dan
Ağrı’ya kadar olan bölgedeki kaza kaymakamlarına ve mutasarrıflara Kars’ta
toplanmalarını isteyen bir beyanname yayınlandı. Fahrettin Erdoğan’ın
hatıratından yola çıkarak beyannamenin 4 Kasım günü hazırlandığı ve kazalara
gönderildiği anlaşılıyordu.[20]
Beyanname
mucibince delege/milletvekili seçimleri yapılıp bunlar Kars’a ulaştıktan sonra genel
kongre yapılacaktı. Bu açıdan bakıldığında 14 Kasım 1918’de gerçekleşen ilk kongre
daha küçük ölçekli ve Şuranın kendi yönetimini belirmemek üzere yaptığı iç
toplantı hüviyeti taşımaktadır. Dolayısıyla şekil ve katılımcılar yönünden
Birinci Ardahan Kongresiyle benzerlik gösteriyordu.
Toplantıya
Şura kurucularının yanı sıra Yarbay Halit Bey’in gönderdiği Kuzey Kafkasyalı
Absal, Ahılkelekli Behçet ve Akbaba’dan İsrafil Beyler de katıldı. Toplantı
sonucunda Piroğlu Fahrettin Bey’in başkanlığında 8 kişiden oluşan bir geçici
kurul/hükümet meydana getirildi.[21]
Geçici
yönetime Halit Bey’in gönderdiği kişilerin alınması onun Şura üzerinde etkin
olduğunu göstermesi bakımından dikkate değerdir. Anlaşılan o ki, Şuranın
teşkilatlanma işlerinin sevk ve idaresi ya Halit Bey’e verilmiş, ya da Halit
Bey kişiliğinden kaynaklı bir inisiyatif ortaya koyuyordu. Bunun dışında Rum
kökenli bir öğretmene yönetimde yer verilmesi, hükümetin sadece Türklerden müteşekkil
olmadığını, aksine gayri Müslimler tarafından da desteklendiği mesajını vermeye
matuftu.
Şura
yönetiminin önünde iki görev bulunuyordu. Bunlardan biri teşkilatı genişletmek
ve bu maksatla büyük kongreyi hayata geçirmekti. Diğeri ise Türk ordusunun
çekilişinin ardından Kars’a girmek isteyecek Ermenilere karşı mücadeleye
hazırlanmaktı. Bunun için ordunun
bıraktığı müstahkem mevkileri, askeri binaları ve malzemeyi teslim almaya
gayret edildi. Teşkilatı genişletme kazalarda şubeler açma işi Kepenekçi Emin
Ağa’nın sorumluluğundaydı.
Kars
Milli Şurası’nın büyük kongresi 30 Kasım 1918’de Ordubad’dan Batum’a ve
Kağızman’dan Ahıska’ya uzanan bölgede milletvekili adıyla seçilen halk
temsilcilerinin katılımıyla Yusuf Paşa mahallesi Gazi Ahmet Muhtar Paşa caddesindeki
büyük binada yapıldı. Fahrettin Kırzıoğlu ve Cem Ender Arslanoğlu delege
sayısını 60 olarak belirtirken Fahrettin Erdoğan 250 olarak vermektedir.[22] Fakat
o günün şartları içerisinde 250 rakamına ulaşılması mümkün gözükmemektedir.
Kongrenin
ikinci ve son günü 10 milletvekili daha oturumlara katıldığından temsilci sayısı
70’e ulaştı. Bunlar Ordubad, Nahçıvan, Kameri, Sürmeli, Serderabad, Doğu
Şüregel, Ahılkelek ve Ahıska gibi 1877’den önce Rusya’nın işgaline uğramış
yörelerin gelen temsilcilerdi. Bu gelişme toplantıyı siyasi açıdan çok farklı
bir noktaya taşıdı. Çünkü Kars sancağında teşkilatlanma için yola çıkan Milli
Şura’nın bu kongreyle Brest-Litovsk Antlaşmasında öngörülen sınırların ötesine
geçerek bölgesel bir yönetime doğru evrilmeye başladığı anlaşılıyordu. Artık Milli
Şura’nın yerel bir teşkilat olarak kalması ve buna göre hareket etmesi mümkün
değildi.
Kongrede
alınan kararları şöyle maddeleştirmek mümkündür:[23]
1. Kars Milli İslâm Şûrası adıyla yerli bir
hükümet kurulması oy birliğiyle kararlaştırıldı.
2. Hükümetin reisliğine Fahri Alay
Kumandanlığı sıfatı da üzerinde kalmak şartı ile Cihangiroğlu İbrahim Bey,
yardımcılığına da Kepenkçi Emin Ağa seçildi.
3. 8 kişilik “Muvakkat Heyet”in üye sayısı
12’ye yükseltildi.
4. Ahıska Hükümeti Muvakkatası, Aras Türk
Hükümeti ve Batum Milli Şurası Milli Şura Hükümetine katılma kararı aldı.
5. İngiliz heyetinin teslim almakta olduğu,
Türk ordusu elindeki silahlar ile cephaneden de bir kısmının çeşitli yollarla ele
geçirilerek bir Milli Şura ordusu kurarak Arpaçay ile Aras boylarında
Ermenilere ve Kür boyu ile Acara cephesinde ise Gürcülere karşı Milli Şura
hududunu korumak üzere ant içildi.
6. Osmanlı Devleti’ne ve İslam
Halifeliği’ne bağlı kalınarak, Türk bayrağının kullanılmasına adalet ve idari
işlerin Osmanlı Devleti kanunlarına göre yürütülmesi kararlaştırıldı.
7. Oltu, Ardahan, Kağızman ve Nahçivan’da
beşer kişilik Milli Şûraların kurulması kararlaştırıldı.[24]
Kongrenin
değerlendirilmesi kapsamında öncelikle temsilcilerin niteliği üzerinde durmak
lazımdır. Yukarıda ifade edildiği gibi, Kars sancağı dahilinde şubeler açmak
maksadıyla yapılan ilk kongrenin ardından 30 Kasım’da icra edilen kongre
temsilcilerin/milletvekillerinin sayısı ve geldikleri yerler itibariyle Kars
Milli Şurası’nın siyasi misyonunu beklenenin ötesine götürdü. Gelen temsilciler
Şura hükümetine Kars sancağının ve hatta Brest-Litovsk’ta öngörülen sınırların öteleri
için mücadele etme yükümlülüğü getiriyordu.
Temsilcilerin
sayısı ve müzakere edilen hususlar doğal olarak kararlara da yansıdı. Büyük
kongre meselelerin bölgesel seviyede ele alınmasını zorunlu kılıyordu. Aras ve
Ahıska hükümetleri ile Batum Şurası’nın katılma kararı Batum’dan Nahçıvan’a
uzanan bölgede birliğin tesis edilmesine büyük katkı sağladı. Gürcü ve Ermeni
tehlikesinin her geçen gün arttığı bir ortamda böyle bir birlikteliğe mutlak
surette ihtiyaç vardı.
Ahıska
ve Aras hükümetleri ile beraber Batum Şurası’nın katılım kararı alması siyasi
olduğu kadar coğrafi birlikteliğin sonucuydu. Başka bir ifadeyle coğrafi
birlikteliğin sağlanması yakın gelecekte Türkiye’nin kuzeydoğu sınırları
meselesinin temelini teşkil edecekti. Türkiye Rusya ve bölge ülkeleriyle sınır
meselelerini görüşürken kongrede ortaya konulan görüş ve kararları bir yandan nazarı
dikkatte tutarken, diğer yandan bölge ülkeleriyle yapacağı görüşmelerde bu
görüşleri devlet politikası olarak ileri sürebilecekti. Çünkü siyasi ve coğrafi
birliktelik Rusya ve bölge ülkelerinin çıkarlarına ters düştüğünden bir kenara
atmak istediği ama Türkiye’nin bölgesel sorunlar için görüşme zemini
oluşturduğunu düşündüğü Brest-Litovsk Antlaşması’nın geçerliliğini hala koruduğunun
göstergesiydi.
Nahçıvan’da
kurulacak olan Şura ilerleyen zamanlarda Türkiye’nin Kafkasya siyasetinde
önemli bir görev üstlenecekti. Şura Ermenistan ordusuna ve Taşnak çetelerine
karşı başarılı mücadele vererek askeri ve siyasi kazançlar elde edilmesini sağlayacaktı.
Ermenilerin işgal arzularını ve çabalarını geri püskürterek Erzurum ve Oltu
üzerindeki işgal ve sınır tecavüzleri baskısını azaltacaktı. Nahçıvanda
oluşturulan direniş noktasıyla Ermeni ordusu ve Taşnak çetelerinin ciddi
derecede yıpratılması mümkün olacaktı. Şura kuvvetleri Azerbaycan ile karayolu
bağlantısını açık tutarak Türkiye’nin Azerbaycan ve Sovyet Rusya ile
ilişkilerini ilerletmesine katkıda bulunacaktı. Bunların da ötesinde Şura,
Nahçıvan Özerk Cumhuriyetinin tesisinde önemli bir rol oynayacaktı.
Kongre
üçüncü ve son günü Şura hükümeti başkanlığına Cihangiroğlu İbrahim Bey,
yardımcılığına ise Kepenekçi Emin Ağa getirildi. Hükümet üyelerine geçmeden
önce belirtmekte fayda vardı ki; Şura hareketi askeri geçmişiyle komutanların
da yakından tanıdığı Cihangiroğlu İbrahim Bey’e teslim ediliyordu. İbrahim
Bey’in hareketin başına getirilmesi onun güvenilir kişiliği ve siyasi
anlayışının yanı sıra yakın dönemde askeri mücadelenin ön plana çıkacak
olmasından kaynaklanıyordu.
Yönetim
kurulu sekiz kişiden 12’ye çıkarıldı. Hükümette yer alan isimler şunlardı:
Karslı Cihangiroğlu Hasan Bey, Sarıkamışlı Piroğlu Fahrettin Bey, Çıldırlı Dr.
Esat Bey, Akbabalı Hacı Abbasoğlu Kerbelayi Mehmet Bey, Karaçantalı Hacıoğlu
Ahmet, Oltulu Molla Bilal Efendi, Erivanlı Ahundoğlu Tagi Bey, Iğdırlı Alibeyoğlu
Mehmet Bey, Gümrülü Hacıoğlu Yusuf Bey, Borçalı Kepenekçi Emin Ağa, Kağızmanlı
Ali Rıza Bey, Digorlu Camadanlı aşiretinden Maksut Ağaoğlu Hasan Ağa. Görüldüğü
üzere hükümette; Kars, Sarıkamış, Çıldır, Akbaba, Oltu, Erivan, Iğdır, Gümrü,
Borçalı, Kağızman ve Digor’dan temsilciler yer alıyordu. Böylece bölgenin her
yerinden isme yer verilerek temsilde adalet ve eşitlik temin edilirken halkın
tartışmasız desteğinin alınması umuluyordu.[25]
Devlete
ve hilafet makamına bağlılık prensibi Şuranın dış politikasının yansıması ve
dış ilişkilerinin mihenk taşını meydana getiriyordu. Gürcistan ve Ermenistan’ın
İngiltere eksenli bir dış politika izlediği bir ortamda Milli Şura, kendisini
Osmanlı Devleti’nin bir parçası ve bölgesel yansıması telakki ediyordu. Bununla
birlikte Şura ve kongre tarafından dillendirilen bu ilke Milli Mücadele
hareketinin lider kadrosuna ne kadar ilham verdiği bilinmez ama süreç içinde
onun iç prensiplerinden biri haline gelecekti.
Kongrede
milli ordu kurulması yönünde karar alınsa da ilerleyen süreçte istenen başarı
elde edilememiştir. Bu noktada “zaman” iyi değerlendirilememiş ve beklentiler
oldukça büyük olmasına karşın 9. Ordudan yeterli seviyede yardım alınamamıştır.
Şura yöneticileri askeri lider olarak Halit Bey yerine Yakup Şevki Paşa’yı
başlarında görmek için beyhude çaba sarf etmişlerdir.
2.2. Ardahan Kongreleri
Ardahan
Kongreleri muhteva olarak Kars Milli Şurasının yaptığı Kars kongrelerinden
oldukça farklıdır. Kars kongreleri Milli Şura’nın sancak dahilinde
teşkilatlanmasını esas alırken Ardahan kongreleri doğrudan bölgesel mücadele ve
teşkilatlanmayı hedef almıştır.
Dolayısıyla Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti’ne giden yolda Ardahan
kongreleri fevkalade önemli bir görev üstlenmiştir.
Ardahan
kongreleri 3. Tümen komutanı Halit Bey’in liderliğinde gerçekleştirildi. Bu
yönüyle Kars kongrelerinden farklılık arz ediyordu. Zira gerek Kars Milli
Şurası’nda gerekse Aras Şurasında Halit Bey gibi askeri kimliğiyle ön plana
çıkan ikinci bir isim görülmemektedir. Ayrıca Teşkilatı Mahsusa içindeki birçok
önemli ismin katılması bildik yerel kongrelerden ayrılmasına neden oluyordu.
Birinci
Ardahan Kongresi 3-5 Ocak 1919’da 3. Tümen Komutanı Halit Bey’in başkanlığında
Ebulhindili Cafer, Dr. Hakkı Cenab, Dr. Fuat Sabit, Dr. Abidin, Filibeli Hilmi,
Arif ve Ardahan Kaymakamı Rasim Acar Beylerin katılımıyla yapıldı. Rasim Beyin
konağında iki gün boyunca yapılan toplantılar sonucunda şu kararlar alındı:
1. Mondros Mütarekesi çeşitli bahane ve
sebepler ileri sürülerek uygulanmamalıdır.
2. Eldeki silahlar teslim edilmeyecektir.
Aksine silahlanmaya hız verilmelidir.
3. Ahıska
ve Elviye-i Selâse hiçbir şekilde terk edilmemelidir. Bütün vatana teşmil
teşkilatlar vücuda getirilerek mücadeleye başlanmalıdır.
4. Vakit
kaybetmeden Milli Şura Hükümeti ile temas kurulmalıdır. Hükümet temsilcilerinin
de katılımıyla ikinci Ardahan Kongresi toplanmalıdır.[26]
Birinci
Ardahan kongresinin hedefi Ardahan ve Ahıska ile beraber bütün Elviye-i
Selase’yi işgalden korumak, Türk ve Müslüman ahalinin de varlığını ve hukukunu
temin etmekti. Bununla beraber bütün vatana teşmil teşkilatlar meydana
getirilmesine atıfta bulunulması delegelerin daha büyük hedefler peşinde
olduklarını gösteriyordu. Bunda kuşkusuz askeri kimliğinden ötürü Halit Bey’in
ve Teşkilatı Mahsusa üyelerinin etkili olduğu söylenebilir. Kimden neşet ederse
etsin delegeler mücadelenin bölgeyle sınırlı kalmayacağını görebiliyorlardı.
Kararların
bir başka yönü ise Mondros Mütarekesinin doğrudan hedef alınmasıydı.
Temsilciler mütarekenin tatbikatının meydana getirdiği tahribatı görerek
mütarekenin ortadan kaldırılmasını hedefliyorlardı. Bu yönüyle Erzurum ve Sivas
kongrelerinden çok önce mücadelenin askeri hedefini doğru bir şekilde tespit
etmiş oluyordu. Bölgede yaşananlardan elde edilen tecrübeyle başarılı olmak
için İngiliz emperyalizmine karşı topyekün direnişin gerektiği fikrini ortaya
koyuyorlardı.
Kongrede
ilk defa Ahıska ile organik bağ kuruluyordu. Ahıska 1828’de elden çıktığı ve
Türk tarafının bölgesel siyasi ilişkiler için temel ve delil olarak ileri
sürdüğü Brest-Litovsk Antlaşması’nda dahi buraya ilişkin bir hüküm yer almaz
iken kongrede yörenin Osmanlı camiasında kalmasını öngören karar alınıyordu.
Gerek milli kongrelerde gerekse Türkiye’nin taraf olduğu antlaşmalarda
Ahıska’ya atıfta bulunulmadığı dikkate alınırsa kongre bu yönüyle özel bir
niteliğe sahipti. Moskova Antlaşması’nda Batum’un Gürcü tarafına kalacağı
anlaşıldığında Ahıska’nın pazarlık kozu olarak masaya getirilmesi ve idaresinin
Türkiye’ye devri, bu olmadığı takdirde özerk bölge haline getirilmesi
sağlanabilseydi 1944 olayları yaşanmayacaktı.
Temsilciler
her ne kadar cesaretli ve isabetli kararlar alsalar da sonuçta bölgesel anlamda
bir araya gelinmediği takdirde İngiliz-Gürcü-Ermeni ittifakına karşı
durulamayacağını görebiliyorlardı. Bu sebepledir ki, Kars Milli Şura
hükümetiyle temas kurma kararı alıyorlardı. Bu sadece iki siyasi teşekkül
arasında irtibat kurmak şeklinde değerlendirmemek, bilakis 9. Ordu
Komutanlığı’nın desteğini ve yardımını almak olarak görmek gerekir. Fakat
ordunun söz konusu ittifak tarafından kuşatılması ve baskılanması, Osmanlı
hükümetinin çaresizliği ve yerelde şuraların ciddi zaman kayıpları
teşkilatların istenilen nitelikte örgütlenmesine ve askeri güce ulaşmalarına
engel olmuştur.
İkinci
Ardahan Kongresi 7-9 Ocak 1919’da yapıldı. Bu kongreye ilk kongrenin
delegelerinin yanı sıra Ahıska, Çıldır, Oltu, Kars, Ahılkelek, Kağızman ve Şüregel’i
temsilen yeni delegeler katıldı. Dolayısıyla birincisinden farklı olarak mini
bölgesel kongre olarak nitelendirilebilir.
Kongre
zamanlama itibariyle de ilginç bir tarihe denk geldi. Zira İngiliz komutan
General Walker’in Kars’ın tahliyesini kesin karara bağlamak üzere Kars’ta Yakup
Şevki Paşa ile görüştüğü gün kongreye başlanması muhtemeldir ki tesadüf olarak
görülemez.
Kongrede
şu kararlar alındı:
1. Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti
kurulmalıdır. Bunun için Kars’ta büyük kongre toplanmalıdır.
2. Dokuzuncu Ordu Erzurum’a çekilmek
kararındadır. Orduya ait silahlar halka dağıtılmalıdır. 3. Tümen’den ayrılacak
subayların yönetiminde gönüllülerden askeri teşkilat meydana
getirilmelidir. Gürcüler ve Ermeniler
bölgeye asla sokulmamalıdır.
3. Erzurum’da Albayrak, Trabzon’da İstikbal
ve Batum’da Sada-yı Millet adlarıyla çıkarılacak gazeteler aracılığıyla milli
bilinç uyandırılmalı ve milli haklar savunulmalıdır.
4. Eldeki silahlar kesinlikle İngilizlere
teslim edilmemelidir. Tümen sınır gerisine çekilse dahi bölgedeki teşkilata
destek verilecektir.[27]
Öncelikle
şunu belirtmekte fayda vardır ki, İkinci Ardahan kongresi delege sayısı ve
temsiliyet açısından önemli eşiği geçmiş gözüküyordu. Zira ilk kongre dar
kadrosuyla kongreden ziyade İttihatçı-asker-Teşkilatı Mahsusacılardan
müteşekkil bir komite toplantısı görüntüsü verirken ikincisi Iğdır-Nahçıvan
yöresi hariç Elviye-i Selase’nin her yerinden temsilcilerin katıldığı bir
toplantı seviyesine yükselmiştir.
Temsilciler
ilk maddede bütün şuraların katılımıyla bölgesel bir hükümetin kurulması yolunu
açmıştır. Burada ilginç olan hükümetin adının 18 Ocak 1919’da Kars’ta
gerçekleştirilen büyük kongreden önce belirlenmiş olmasıydı. Bu da Ardahan’da
başlatılan sürecin bir plan dahilinde yürütüldüğünü ispatlıyordu.
Teşkilatlanma
çabaları dikkate alındığında üç şura içinde şartları ve imkanları itibariyle en
kuvvetlisi Kars olduğu için delegeler bölgesel kongre için burayı adres
gösteriyorlardı. Kars Milli Şurası’nın mülki ve askeri makamların desteğiyle ve
yönlendirmesiyle kurulduğu göz önüne alındığında bu karar gayet isabetliydi.
Şuranın aldığı desteğin birleşmenin ardından artacağı ve arzu edilen silah ve
cephanenin bu yolla temin edileceği ümit ediliyordu.
Kongre
bir gerçeğin farkındadır; o da 9. Ordu bölgeyi tahliye etmek mecburiyetindedir.
Dolayısıyla bu günden itibaren halkın kendi kaderini eline alması ve bölgenin
savunmasını üstlenecek yeni bir kuvveti teşekkül ettirmesi zorunluluğu vardı.
Her ne kadar 3. Tümen komutanı Halit Bey, bu görevi üstlenmekte tereddüt
göstermese de yeni orduya silah ve cephane lazımdı. Bu noktada delegeler Yakup
Şevki Paşa’ya da çağrıda bulunarak işe yarar askeri malzemenin Şuraya ve
dolayısıyla halka verilmesini istiyorlardı. Kararın artık Erzurum’a çekilmekten
başka seçeneği kalmayan ordu komutanını yardıma mecbur bırakma amacı taşıdığı
da söylenebilir. Çünkü Yakup Şevki Paşa
Şuraların düşmanla başa çıkabilecek niteliğe haiz silah ve cephaneyle teçhizi
noktasında çok da yapıcı davranmıyordu. Buna karşın Şuraların 9. Ordudan başka
yardım alabilecekleri ve Ermeni-Gürcü katliamlarına karşı koyabilecekleri bir
dayanakları bulunmuyordu.[28]
İkinci
maddede yeni ordu kurulması fikrini ortaya atılırken ince bir strateji
izlenerek bu kuvvetin Gürcü ve Ermenilere karşı olacağı ilan ediliyordu. Başka
bir ifadeyle İngiltere’ye ve İngiliz kuvvetlerine karşı düşmanca bir dil
kullanılmaktan özellikle kaçınılmıştı. Bununla beraber İngiliz ve/veya başka
tarafların silah teslimine dair tekliflerine de mesafeli bir duruş
sergileniyordu.
Üç
merkezde üç milli niteliklere haiz gazetelerin çıkarılmasının ön görülmesi ve
bunlara milli hukuku koruma ve tanıtma görevinin verilmesi fevkalade önemliydi.
Gazeteleri açacak kadroların da milliyetçi çizgide İttihatçı ve Teşkilatı
mahsusa teşkilatıyla irtibatlı isimler olması şaşırtıcı değildi. Devrin maddi
imkanları dahilinde kamuoyunu etkileme araçlarının başında gazetelerin geldiği
bilindiğinden milli bilinci oluşturma ve milli hukuku koruma noktasında
gazetelerden yararlanmakta büyük fayda vardı.
Kongrede
ortaya konulan bu esasın Mustafa Kemal Paşa tarafından Sivas Kongresi
günlerinde İrade-i Milliye, Heyeti Temsiliye’nin Ankara’yı merkez yapmasının
ardından Hakimiyet-i Milliye gazetelerini çıkarmasıyla tatbikine devam
edilecekti.
Kongreyle
ilişkin son olarak Halit Bey’in gayretlerini ve milli duruşunu zikretmekte
fayda vardır. Halit Bey, ilk günden itibaren bölgede milli mücadelenin ve milli
teşkilatlanmanın yanında olmuştur. Bu hususta onun kadar ön plana çıkan
hayatını ve mesleğini tehlikeye atan ikinci bir isim gösterilemez. Özellikle
ikinci kongrede yeni askeri teşkilat kurulması için komutasında bulunan 3.
Tümeni milli orduya dönüştürme çabaları her türlü takdirin üstündeydi. Benzer
bir tavır ancak aylar sonra Kazım Karabekir Paşa tarafından sergilenecekti. Ama
şurası bir gerçektir ki, Halit Bey’in çabaları gerek mülki idareler, gerekse
Ordu komutanlığı tarafından yeterli derecede destek bulmadı.
2.3. Cenubî Garbî Kafkas Hükümeti Kongresi
Dokuzuncu Ordu Erzurum’a çekilirken İngilizlerin Kars’ı
işgale hazırlanmaları Milli Şura’yı yeni adımlar atmaya zorladı. Çünkü İngiliz
makamları bölgede Türk tarafının teşkilatlanmasına karşıydı. Bundan ötürü
Şura’nın varlığına ve çalışmalarına sıcak bakmıyorlardı. Hele hele Şura’yı
bölgesel milli hükümet olarak görme niyetinde hiç değillerdi. Şuraya biçtikleri
en büyük rol Kars şehrinin idaresinde taraflardan biri olmasıydı. İngiliz
makamlarının Şura’yı sıradanlaştırma ve yok sayma gayretlerine karşı tam da bu
noktada milli varlığın bir kez daha gösterilmesine ihtiyaç vardı.
13 Ocak
itibariyle Kars’a gelecek olan İngiliz
heyetini
Şura lehinde etkilemek üzere beş maddelik bir tamim hazırlanırken diğer yandan
Kars istasyonunda bir miting yapılması kararlaştırıldı. Tamimin özü iki noktada
toplanıyordu. Bunlardan biri Şura’nın bölgede çoğunluğu teşkil eden bir hükümet
oluşu ve dolayısıyla Ermenilere azınlıktan öte bir muamele yapılamayacağı,
diğeri ise İngiliz üst yönetiminin hürmetle karşılandığı idi. Her iki husus
Osmanlı devletinin dış politikasıyla uyumlu olduğu kadar İngilizlerin düşmanlığını
çekmeme düşüncesine de hizmet ediyordu.[29]
General
Beach başkanlığındaki İngiliz heyeti 13
Ocak günü Kars
İstasyonunda Şura temsilcileri ve kalabalık halk kitlesi tarafından karşılandı.
Fahrettin Bey’in takdim
ettiği notanın içeriği General Beach’i memnun etmedi. Kendisi Sarıkamış’a
geçerken Kar halkı 16 Ocak’a kadar
3 gün boyunca miting yaparak Ermenileri şehre
sokmayacaklarını beyan
ettiler. Taraflar arasındaki görüşmeler 16 ve 17 Ocakta devam etti. Şura’nın ve
halkın direnci karşısında General Beach, İngiliz
kuvvetinin
şehre girmesine, Ermeni
heyetinin Gümrü’ye gönderilmesine ve Albay
Temperley’in askeri vali olarak Şura ile beraber
çalışmasına
karar verdi.[30]
Miting,
halkın milli haklarını koruması yolunda Şura’nın organize ettiği bir
faaliyetti. Anadolu’da Milli Mücadele hareketinin başlamadığı ve mitinglerin
henüz milletin gündeminde olmadığı günlerde Karslılar bu usulü dayanarak
İngilizleri geri adım atmaya zorluyordu.
İngilizlerin
Kars’ın yönetiminde Ermenileri söz sahibi etme gayretlerine karşılık Şura
yönetimi kısmı başarı elde etse de bunu daha kalıcı hale getirmek üzere
bölgesel kongre yapılmasına karar verdi. Kongre Şura’nın milli hükümete
dönüşmesine vesile olurken, İngiliz makamlarını da bunu tanımaya zorlamayı
hedefliyordu.
Kars ve
Ardahan kongrelerinin itici gücü Ermeni ve Gürcü tehlikesi iken, Cenubi Garbi
Kafkas Hükümeti’nin kurulmasına vesile olan kongrenin itici gücü İngiliz
işgaliydi. Buna karşı koyabilmenin yolu, Şura hareketinin bölgesel bir kuvvete
dönüşebilmesiydi. Aksi takdirde İngilizlerin milli teşkilatların yaşamasına
müsaade etmeyeceği açıktı.
30 Kasım
itibariyle Kars’a gelen temsilciler milletvekili sıfatını kullanırken kongre kısmen
Milli Meclis hüviyetine bürünmüş durumdaydı. 17 Ocak 1919’da yapılan kongreye Dr.
Esat Oktay Bey başkanlık etti. 18 maddeden oluşan kanun layihası diğer
kongrelerde kabul edilen kararların ötesinde “Teşkilat-ı Esasiye” niteliği
taşıyordu. Kanun taslağının hazırlanmasında Gneçağazade Hüseyin Avni Ulaş,
Ağabababeğoğlu Abbas Ali Bey ve Oltulu Sami Bey’in gayreti ve önerileri rol
oynadı.[31]
Kanunun
ruhu itibariyle Şura Hükümetini, bölgesel bir hükümet formuna kavuşturuyordu
ki, 30 Kasımda yapılan kongrenin ilerisinde bir siyasi teşekkül meydana
getirilmiş oluyordu.
Kafkas
Hükümeti’nin sınırlarını Batum’dan Nahçıvan’a kadar uzandığını belirtmesine ve
sınırlarının korunmasını kendi üzerine almasına rağmen her il/sancakta (Kars,
Batum, Nahçıvan) ve kazalarda Milli Şuralar açma kararı alması iki şekilde
değerlendirilebilir. Birincisi bu yönde 30 Kasım’da alınan karar bu güne kadar
hayata geçirilememiştir. Demek oluyordu ki, bu hususta ciddi bir zaman
kaybedilmişti. İkinci değerlendirme
doğrudan İngiliz makamlarına yönelikti. Kafkas Hükümeti, İngilizlerin beklentilerinin
aksine sadece Kars’ta değil, Batum’da, Ahıska’da ve Nahçıvan’da söz sahibi olma
iddiasındaydı.
Kanunun yedi
ve on birinci maddeleri doğrudan, sekizinci maddesi dolaylı olarak Türkiye
hakkında ve Türkiye ile ilişkileri düzenleyen hükümler içeriyordu. Bu yönüyle
CGK Hükümeti kaderini Osmanlı Devleti’nin kaderiyle ilişkilendiriyordu.
10.
Madde Gürcistan ve Ermenistan ile ilişkileri yumuşatmayı ve iyi komşuluk
temelli ele almayı hedefliyordu. Bu yönüyle madde bölgede savaş yerine müzakere
yolunu öne çıkarıyordu. Bunun başarılması durumunda yeni devletin toprak
bütünlüğü üzerindeki tehditler bertaraf edilebilecekti.
Azınlık
haklarının aynen muhafaza edileceğini vurgulanmasına karşın Ermeni ve Gürcülere
ilişkin herhangi bir vaatte ve atıfta bulunulmaması Kafkas Hükümeti’nin azınlık
tanımını bunların dışında yaptığı izlenimini vermekteydi.
Sonuç
Brest-Litovsk’tan
başlayarak 18 Ocak 1919 tarihine kadar yaşanan siyasi ve askeri gelişmeler CG Kafkas
Hükümeti’nin doğmasına neden olmuştur. Nasıl ki, Brest-Litovsk Antlaşması
Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ı ortaya çıkardıysa, Mondros Mütarekesi de
Şuralar hareketini ortaya çıkardı.
İngiltere’nin
Kafkasya siyaseti ve Ermenistan ve Gürcistan ile kurduğu ittifak her iki
devletin Elviye-i Selase’ye yönelik işgal arzularını kamçılamıştır. Evliye-i
Selase’nin tahliyesi bu devletlerin tatmin edilmek istenmesinin sonucudur.
Bölgede
teşkilatlanma önce yerel teşkilatlanma olarak Ahıska, Kars ve Iğdır merkezli
başlasa da zaman içinde buna Batum ve Nahçıvan başta olmak üzere kazalarda
dahil edildi. Kars’ta başlayan kongreler daha sonra Ardahan’daki kongrelerle
devam ettirildi.
Kars’taki
teşkilatlanma ve kongrelerde önceleri Yarbay Halit Bey’in adı geçse de daha
sonra Teşkilatı Mahsusa içinde yer edinmiş olan Cihargirzade ailesi öne
çıkacaktı. Ailenin önde gelen isimlerinin Yarbay Halit Bey’in öncülük ettiği
toplantılarda bulunmaları Teşkilatı Mahsusa üzerinden bir ilişki içinde
olduklarını gösteriyordu.
Ardahan
kongreleri doğrudan Halit Bey’in öncülüğüyle gerçekleşti. Teşkilatı Mahsusa’nın
bölge temsilcilerinin kongrede bulunması teşkilatlanmanın devletin talebi ve
planı olduğuna yönelik delil sayılabilir. Ardahan kongreleri delege sayısı
itibariyle küçük kalsa da özellikle ikinci Ardahan kongresi, 30 Kasım’da
Kars’ta icra edilen kongrenin yerel yansıması gibidir. Ayrıca bölgesel
teşkilatlanmaya giden yolda meşruiyet zemini hazırlamıştır.
Kongrelerde
Batum’un dışında Ahıska, Ahılkelek ve Nahçıvan’da şuralar kurulmasına ilişkin
alınan kararlar 1919 şartlarında askeri ve siyasi gidişatı değiştirmese de adı
geçen bölgeleri 1920 sonrası Türkiye-Sovyet Rusya ve Türkiye- Kafkas ülkeleri
ilişkilerinde önemli hale getirmiştir. Batum ve Nahçıvan Özerk
Cumhuriyetlerinin ortaya çıkışında burada kurulan Şuraların rolü büyüktür.
Cenubi
Garbi Kafkas Hükümeti, doğrudan ve dolaylı şekilde Türkiye’ye ilişkin kararlar
alarak kaderini anavatana bağlamıştır. Brest-Litovsk Antlaşmasını hükümsüz ve
dolasıyla Elviye-i Selase’yi Kafkasya’nın ve Rusya’nın parçası sayanlara karşı
siyasi bir duruş ortaya koyarak o günden 1920’deki kurtuluşa bir meşale
yakmıştır.
[1]Nihat ERİM, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, Cilt:1, Ankara 1953, s.520-524.
[2]David FROMKİN, Barışa Son Veren Barış, İstanbul 1997, s.362; Arnold TOYNBEE-Kenneth P.KIRKWOOD, Turkey, London 1926, s.68; Ali TÜRKGELDİ, Moudros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, Ankara 1948, s.34; Sina AKŞİN, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, I, İstanbul 1992, s.58.
[3]Kaya Tuncer ÇAĞLAYAN, “Dünya Savaşı Sonucunda Enver Paşa’nın Kafkasya’daki Planları ve İngiltere”, AAMD, Sayı:41 (1998), s.518.
[4]K.Tuncer ÇAĞLAYAN, “Büyük Ermenistan Projesi ve İngiltere”, AAMD, Sayı:44 (1999), s.522.
[5]ATASE, İSH, K.5, G.117, B.117-1.
[6]ATASE, İSH, K.76, G.127, B.127-1.
[7]ATASE, İSH, K.5, G.142, B.142-1,2,3.
[8]ATASE, İSH, K.7, G.26, B.26-1.
[9]ATASE, İSH, K.3, G.112, B.112-12.
[10]ATASE, İSH, K.5, G.171, B.171-3.
[11]ATASE, İSH, K.5, G.127, B.127-1, 2.
[12]ATASE, İSH, K.110, G.45, B.45-1.
[13]ATASE, İSH, K.7, G.37, B.37-1.
[14] Ahmet Ender GÖKDEMİR, Cenûb-i Garbî Kafkas Hükûmeti, Ankara 1998, s.38-40.
[15]GÖKDEMİR, Cenûb-i Garbî Kafkas Hükûmeti, s.45-62. Aras Türk Hükümeti hakkında geniş bilgi için bkz. İbrahim Ethem ATNUR, Osmanlı Yönetiminden Sovyet Yönetimine Kadar Nahçıvan (1918-1921), Erzurum 2001, s.87-135.
[16]Tarık Zafer TUNAYA, Türkiye’de Siyasi Partiler, İstanbul 1995, s.487.
[17]Şerafettin TURAN “Kurtuluş Savaşında Kongreler”, Cumhuriyetin 50.Yıldönümü Semineri, Ankara 1975, s.148; Şura Piroğlu Fahrettin (Erdoğan) Bey’in başkanlığında Ali Rıza (Ataman), Haliloğlu Muhlis, Orenburglu Mamiloğlu Tevhiddin Bey ve Kepenekçi Emin Ağa tarafından kuruldu. GÖKDEMİR, Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti, s.65; S. Esin DAYI, Elviye-i Selâse’de Milli Teşkilatlanma, Erzurum 1997, s.91.
[18]Cem Ender ARSLANOĞLU, Cenubigarbi Kafkas Hükümeti Muvakkata-i Milliyesi, Ankara 1986, s.143.
[19]Fahrettin KIRZIOĞLU, Cihangiroğlu İbrahim Aydındaki Milli Mücadelede Kars ve Atatürk İle İlgili Belgeler, (Belleten Ayrı Basım), Ankara 1985, s. 113.
[20]Fahrettin ERDOĞAN, Kars Ellerinde Hatıralarım, Ankara 1998, s.202.
[21]Geçici yönetim; Fahrettin Bey başkanlığında Yeni Gazili Hayrullah,
Erivanlı Ahmetoğlu Tagi, Karaçantalı Hacıoğlu Ahmet, Ahıskadan gelen Absal ve
Behçet, Akbabalı İsrafil Beyler ile Rumlardan öğretmen İstefan Vafyettin’den
oluşuyordu. ERDOĞAN, Kars Ellerinde
Hatıralarım, s.202.
[22]Bkz: KIRZIOĞLU, Cihangiroğlu İbrahim Aydındaki Milli Mücadelede Kars ve Atatürk İle İlgili Belgeler, (Belleten Ayrı Basım), s.125; ERDOĞAN, Kars Ellerinde Hatıralarım, s.204; Cem-Ender ARSLANOĞLU, Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti Muvakkata-i Milliyesi, s.81.
[23]S. Esin DAYI, Elviye-i Selâse’de (Kars, Ardahan, Batum) Milli Teşkilatlandırma, Erzurum 1997, s.94.
[24]DAYI, Elviye-i Selâse’de (Kars, Ardahan, Batum) Milli Teşkilatlanma, s.94-95.
[25]Bkz: GÖKDEMİR, Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti, s.69; Miraç ŞENTÜRK, “Milli Mücadele Döneminde Elviye-i Selase
ve Milletvekilleri” Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2010, s.21.
[26]Fahrettin Kırzıoğlu, “Milli Mücadele’de Kars”, Kars’ı Tanıtma Dergisi, İstanbul 1960, s.15; GÖKDEMİR, Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti, s.79.
[27]Enver KONUKÇU, Ardahan Tarihi, Ankara 1999, s.237-240.
[28]Fahrettin Erdoğan, Kars Ellerinde Hatıralarım, Ankara 1998, s.203.
[29] “1- Rus Ordusunun inhilalinden sonra, Elviye-i Selâse de çoğunluğu teşkil eden bir hükümet kurulmuştur. 2- Hükümetimiz, İngiltere Devleti’nin komutan ve erlerini hürmetle kabul eder. 3- Bir tekimiz kalıncaya kadar kanımızı dökmek şartı ile bir tek Ermeni’yi Arpaçay’dan bu yana geçirmeyeceğiz. 4- Ermeniler bu memleketten çekildikleri zaman, bir daha geri dönmemek şartı ile Türk köylerini yakıp, Türk köylülerini öldürüp ve kendi evlerini de yaktıktan sonra çıkıp gitmişlerdi. 5- Ermenilerin döktüğü Türk kanları hala toprak üzerinde kurumamış, zulüm ile işkence ile öldürdükleri ve ateşle yaktıkları kadıncağızların ve küçücük yavrucakların cenazeleri, toplu halde saman damlarında dopdolu olarak, adalet seven İngiliz askeri komutanına olduğu gibi gösterilecektir. Bu olayları göz önüne alarak Ermenilerin aramıza girmesine müsaade etmemenizi rica ederiz” ERDOĞAN, Türk Ellerinde Hatıralarım, s.177.
[30]Gotthard JAECHKE, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, Ankara 1986, s.43.
*Selçuk Ural - Prof. Dr., Kafkas Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Kars/Türkiye e-mail: sural25@hotmail.com
© 2010, IJORS - INTERNATIONAL JOURNAL OF RUSSIAN STUDIES